[edat]

[eskimiş]

• Evet

[sıfat]

• Ebesi olan

[sıfat]

• Rütbesi olan

  Yüksek rütbeli subay.

[isim]

[halk ağzında]

• Sahipsiz, boş toprak

• Ekilmemiş tarla, ekime elverişli olmayan yer

[isim]

[eskimiş]

• Dağ

[sıfat]

• Kubbesi olan

• Kubbe biçiminde olan

[sıfat]

• Şaibesi olan

  Şaibeli ruhsatlarla gökdelen bile inşa edilebilen İstanbul... - Aydın Boysan

[isim]

• Erzincan iline bağlı ilçelerden biri

[sıfat]

• Şişkinliği, kabarıklığı olan

[isim]

[din bilgisi]

• İslamiyette dört Sünni mezhepten biri

• Bu mezhepten olan kimse

[sıfat]

• Engebesi olan, engebesi çok olan, arızalı

  Keşfedilmiş Amerika'yı yeniden keşfetmek üzere çıktığım uzun, engebeli, uykusuz yolculuklarımda Halim'in gözleri sulandı. - Adalet Ağaoğlu

[sıfat]

• İşkembesi olan

• İçinde işkembe bulunan (çorba, yemek)

[sıfat]

• Tecrübesi olan, görmüş geçirmiş

  Bu tecrübeli deniz kurdunun muhakkak bir beklediği var. - Feridun Fazıl Tülbentçi

[isim]

• Başlangıçta Kuzey Amerika zencilerine aitken sonraları bütün dünyada benimsenen bir müzik türü

  Onlar alaturka dinlemek istiyor, siz caz dinlemek istiyormuşsunuz. - Çetin Altan

• Bu müziği çalan orkestra

  Bunun lüks bir lokantası olacak hatta ileride bir caz bile temin edilecekti. - Reşat Nuri Güntekin

Ata Sözleri ve Deyimler

• caz yapmak

[kimya]

• Karbon elementinin simgesi

• Romen rakamları dizisinde 100 sayısını gösterir

[sıfat]

• Görkemli

  Mustafa bu debdebeli hayata ilk defa giriyordu. - Aka Gündüz