BAŞAĞRISI Harflerini İçeren 4 Harfli Kelimeler

BAŞAĞRISI harflerini içeren 4 harfli 22 kelime bulunuyor. 4 harfli BAŞAĞRISI kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

AĞIŞ15, BAĞI14, AĞSI13, BAĞA13, SAĞI13, SIĞA13, AĞIR12, AĞRI12, ARIŞ8, BASI8, ŞIRA8, AŞAR7, BARI7, SABA7, ASIR6, ABRA6, BARA6, SARI6, SIRA6, ARSA5, ASAR5, SARA5

ARSA (Kelime Kökeni: Arapça ʿarṣa)

[isim]

  • Üzerine yapı yapılmak için ayrılmış yer

Birleşik Kelimeler: arsa payı

ASAR (Kelime Kökeni: Arapça ās̱ār)

[isim]

[eskimiş]

  • Eserler

Birleşik Kelimeler: asarıatika

[isim]

  • Yüzyıllar

SARA (Kelime Kökeni: Arapça ṣarʿa)

[isim]

[tıp]

  • Zaman zaman kendini kaybederek olduğu yere düşme, vücutta şiddetli çırpınmalar ve ağız köpürmesi ile ortaya çıkan bir sinir hastalığı, tutarık, tutarak, tutarga, yilbik, epilepsi

    Nefesi kulunca, sıtmaya, havaleye, saraya, çarpıntıya birebirmiş. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

ASIR (Kelime Kökeni: Arapça ʿaṣr)

[isim]

  • Yüzyıl

    Bu cümlelerin manaları yarım, bir asır sonra anlaşılacaktır. - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

  • Çağ

Birleşik Kelimeler: asrısaadet, saadet asrı

ABRA

[isim]

[halk ağzında]

  • Dara
  • Denge
  • Bir değiş tokuşta üste verilen şey

[mecaz]

  • Angarya, yük

BARA

[isim]

[fizik]

  • Aynı gerilimdeki besleme hattı veya çıkışların toplandığı ve dağıtıldığı boru veya iletken çubuk veya lama

SARI

[isim]

  • Yeşil ile turuncu arasında bir renk, limon kabuğu rengi

[sıfat]

  • Bu renkte olan

    Ortalık sarı bir toz bulutu içinde. - Adalet Ağaoğlu

[sıfat]

  • Soluk, solgun

Ata Sözleri ve Deyimler

  • sarı çizmeli Mehmet Ağa

Birleşik Kelimeler: sarıağı, sarıağız, sarıasma, sarıbalık, sarı benek, sarı bez, sarıçalı, sarıçam, Sarıçam, sarı çıyan, sarıçiçek, sarıçiğdem, sarıdiken, sarıerik, sarıfiğ, sarıgöz, sarıhalile, sarıhani, sarıhumma, sarı ırk, sarıkanat, sarı kart, sarıkız, sarıkuyruk, sarı lira, sarı nokta, sarıpapatya, sarısabır, sarısalkım, sarı sendika, sarı sıcak, sarı yağ, sarı yağız, sarıyonca, sarızambak, açık sarı, kara sarı, kirli sarı, koyu sarı, altın sarısı, atasarısı, civciv sarısı, Hint sarısı, limon sarısı, saman sarısı, yumurta sarısı

SIRA

[isim]

  • Yan yana, art arda olan şey veya kimselerin tümü, dizi

    Şehir esnafı şekercisinden tutun da berberine kadar iki sıra durup kendisini alkışladılar. - Sait Faik Abasıyanık

  • Bu biçimdeki topluluğun durumu

    Sırayı bozmayın.

  • Belirli bir düzene ve niteliğe göre dizilme durumu

    Boy sırası. Yaş sırası.

  • Bir şeye ayrılan, uygun görülen veya rastlayan zaman

    Bu sırada yan odadan sesler gelmeye başlamıştı. - İhsan Oktay Anar

  • Nöbet

    Dalış sırası gene gelinceye dek o koca süngerden başka bir konudan söz etmedi. - Halikarnas Balıkçısı

  • Tahtadan oturak

    Oturacak yerler tahta sıralardan olur. - Salâh Birsel

  • Dershane, meclis vb. yerlerde kullanılan ve oturup yazı yazacak biçimde yapılan mobilya
  • Düzen

    Sıraya girmek. Sıraya dizilmek.

  • Ardı, arkası, önü ve yanı kelimelerinden sonra gelerek tamlamalar kuran ve `ardından, arkasından, önünden, yanından, beraberinde` anlamlarında kullanılan bir söz

    Ardı sıra gelmek. Arkası sıra koşmak. Önü sıra gitmek. Yanı sıra yürümek.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • sıra (veya sırasını) savmak
  • sıra olmak
  • sırası düşmek
  • sırası gelmek
  • sırası gelmişken
  • sırasına getirmek
  • sırasına göre
  • sırasını kaybetmek
  • sıraya dizmek
  • sıraya koymak

Birleşik Kelimeler: sıradağ, sıra dayağı, sıra dışı, sıra gecesi, sıra işi, sıra makinesi, sıra malı, sıra saygı, sıra sayı sıfatı, aklı sıra, ara sıra, ardı sıra, arkası sıra, bir sıra, keyfi sıra, önü sıra, peşi sıra, sırtı sıra, yanı sıra, o sırada, abece sırası, alfabe sırası, aşama sırası, söz sırası, tam sırası

AŞAR (Kelime Kökeni: Arapça aʿşār)

[isim]

[eskimiş]

[ekonomi]

  • Türkiye’de 1925 yılına kadar tarımsal ürünün onda biri oranında aynî olarak alınan vergi

[matematik]

  • Ondalık

[tarih]

  • Ondalık

BARI

[isim]

[halk ağzında]

  • Çit

SABA (Kelime Kökeni: Arapça ṣabā)

[isim]

[meteoroloji]

  • Sabah yeli

Birleşik Kelimeler: saba rüzgârı, badısaba

[isim]

[müzik]

  • Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam

ARIŞ (Kelime Kökeni: Farsça erş, ereş)

[isim]

[eskimiş]

  • Kolun dirsekten parmaklara kadar olan bölümü

[isim]

[halk ağzında]

  • Çözgü

BASI

[isim]

  • Resim klişesi, dökme harf, taş kalıp kullanarak makine yardımı ile kâğıt, bez vb.ne yazı, resim, çıkarma işi, tab, edisyon

ŞIRA (Kelime Kökeni: Farsça şīre)

[isim]

  • Henüz mayalanmamış üzüm suyu
  • Bazı meyve ve sebzelerin özü

    Elma şırası.

[argo]

  • Süzülmüş afyon

Birleşik Kelimeler: şıraölçer, üzüm şırası

AĞIR

[sıfat]

  • Tartıda çok çeken, hafif karşıtı

    Kurşun, ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır.

  • Çapı, boyutu büyük

    Ağır top.

  • Yavaş

    Adam ağır adımlarla gelip masanın başına geçiyor. - Esat Mahmut Karakurt

  • Yoğun

    Evin sofasına girer girmez kendisini ağır bir duman karşıladı. - Abbas Sayar

  • Fiziksel sebeplerden dolayı güç işiten (kulak)

[mecaz]

  • Değeri çok olan, gösterişli

    Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan'ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi. - Mithat Cemal Kuntay

[mecaz]

  • Çetin, güç

    Denizcilik tarihinin en ağır sorumluluklarından birini üzerine alıyordu. - Feridun Fazıl Tülbentçi

[mecaz]

  • Ciddi

[mecaz]

  • Sıkıntı veren, bunaltan

[mecaz]

  • Dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı

    Kızmıştım, Keziban'a söylenecek şöyle ağır bir söz arıyordum. - Nurullah Ataç

[mecaz]

  • Ağırbaşlı, ciddi

    Bu, on dokuz yaşında ufak tefek bir kızdı fakat otuz yaşındaki bir insandan daha ağırdı. - Halide Edip Adıvar

[mecaz]

  • Keskin, boğucu (koku)

    Bu koku, en hafif rüzgârla burnu kuvvetli bir adama uzaktan kendini hissettirecek kadar ağırdır. - Falih Rıfkı Atay

  • Kısık, alçak

    Ağaya pek duyurmak istemeyen ağır bir sesle kulağıma eğildi. - Osman Cemal Kaygılı

[mecaz]

  • Davranışları yavaş olan

[mecaz]

  • Sindirimi güç (yiyecek)

    Ağır bir yemek.

[isim]

[spor]

  • Ağır sıklet

    Yıllarca ağırda güreşti.

[zarf]

  • Yavaş bir biçimde

    Cüneyt Bey sözlerini tartıyormuş gibi ağır söylüyordu. - Etem İzzet Benice

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ağır basar, yeğni kalkar
  • ağır basmak
  • ağır basmak
  • ağır çekmek
  • ağırdan almak
  • ağır durmak
  • ağır gelmek
  • ağır git ki yol alasın
  • ağırına gitmek
  • ağır işitmek (veya duymak)
  • ağır kaçmak
  • ağır kazan geç kaynar
  • ağır ol!
  • ağır ol, batman gel
  • ağır otur ki bey (veya molla) desinler
  • ağır oturmak
  • ağır söylemek
  • ağır taş yerinden oynamaz
  • ağır yongayı yel kaldırmaz

Birleşik Kelimeler: ağır ağır, ağır aksak, ağır araç, ağırayak, ağırbaşlı, ağırcanlı, ağır ceza, ağır ceza mahkemesi, ağır çekim, ağırelli, ağır ezgi, ağır hapis cezası, ağır hasta, ağır hava, ağır hidrojen, ağır iş, ağırkanlı, ağır kayıp, ağır kusur, ağır küre, ağır makineli, ağır para cezası, ağır sanayi, ağır sıklet, ağır söz, ağır su, ağır top, ağır uyku, ağır vasıta, ağır yağ, ağır yara, eli ağır, eline ağır, uykusu ağır, yarı ağır sıklet