[isim]

[sinema]

[televizyon]

• Görüntülerin filme alınmasını sağlayan alet, alıcı

• Kameraman

[ünlem]

• Bir çekime başlanırken, yönetmenin alıcıyı çalıştırmaları için verdiği buyruk

[sıfat]

• Aydınlık, açık

  Bu sabah hava berrak / Bu sabah her şey billurdan gibi - Cahit Sıtkı Tarancı

• Duru, temiz

  Hiçbir yerde buradakinden daha saf ve berrak sulara tesadüf etmedim. - Hamdullah Suphi Tanrıöver

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Uzaklaşmak, uzamak, ara açılmak

  Gide gide ben yolumdan ıradım / Iradım da dost köyüne uğradım - Halk türküsü

[isim]

• Karımak işi

[isim]

• Çeşitli gösterilerin yapıldığı eğlence yeri

• Meyhane

[isim]

[eskimiş]

• Sadık köle

Ata Sözleri ve Deyimler

• kambersiz düğün olmaz

[isim]

[eskimiş]

• Mezar

  Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın / Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın - Mehmet Akif Ersoy

[isim]

[eskimiş]

• Kıvılcım

  Bir şerare aydınlığında, aklından bin şey geçti. - Peyami Safa

[isim]

• Aşermek durumu

[isim]

• Soytarı

[isim]

• Aşırmak işi

  Hemen bir yolunu bulurlar yükü üstlerinden aşırmanın. - Adalet Ağaoğlu

[mimarlık]

• Yapı çatılarında uzun mertek, aşık

[sıfat]

• Aşırılmış

  Aşırma bir eser.

[halk ağzında]

• Küçük kazan, kova, bakraç

[edebiyat]

• Başkalarının yazılarından bölümler, dizeler alıp kendisininmiş gibi gösterme veya başkalarının konularını benimseyip değişik bir biçimde anlatma, intihal

[hukuk]

• Özellikle para aşırma, aşırtı, ihtilas

[isim]

• Akışmak işi

[dil bilimi]

• Bir sıraya gelen ses, hece veya kelimelerin birbirleriyle uyuşarak kulağa hoş ve dile kolay gelen bir bütün oluşturması

[isim]

• Kaşımak işi

[isim]

[eskimiş]

• Doğu

  Mağripten maşrıka dünyanın ucu / Sarraf olan bilir altını, tuncu - Pir Sultan Abdal

[isim]

• Şakımak işi