[sıfat]

• Taze olmayan

  Dükkânlar karmakarışık, mallar bayat, kibar müşteriler birer birer çekiliyor, ayaktakımı her gün artıyor. - Halide Edip Adıvar

[mecaz]

• Güncelliğini, önemini, özelliğini yitirmiş, çok söylenmiş

  Bayat haber. Bayat espri.

[isim]

[tarih]

• Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri

[isim]

• Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri

• Çorum iline bağlı ilçelerden biri

[isim]

[müzik]

• Klasik Türk müziğinde uşşak dörtlüsüne buselik beşlisi katılmasıyla yapılmış eski bir makam

[isim]

[edebiyat]

• Azeri ve Türkmen halk şiirinde mâni türü

[isim]

• Bayat olma durumu

[sıfat]

[halk ağzında]

• Bayatlamaya başlamış

[isim]

• Bayatlamak durumu

[isim]

• Bayatlatmak işi

[nesnesiz]

• Bayat duruma gelmek, tazeliğini yitirmek

[mecaz]

• Güncelliğini, önemini, özelliğini yitirmek

  Dün akşam karşılıklı içerken, çoktan bayatlamış itirafımı ağzımdan kaçırma gafletinde bulundum. - Elif Şafak

[-i]

• Bayat duruma getirmek, bayatlamasına sebep olmak

[isim]

• Bayatsıma durumu

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Bayatlamaya yüz tutmak

[isim]

[müzik]

• Araban ve bayati makamlarından oluşturulan bir birleşik makam

[isim]

[müzik]

• Bayati makamının buselik beşlisi veya dörtlüsü ile sona ermesinden oluşan bir birleşik makam