[-i]

• Laka veya vernik sürmek

[isim]

• Ablak olma durumu

[isim]

[hayvan bilimi]

• Alabalıkgillerden, soğuk ve duru sularda yaşayan, eti turuncu ve lezzetli bir tatlı su balığı, ala (Trutta faris)

[-i]

• Bal sürmek

[isim]

• Bakla tarlası

[nesnesiz]

• Al duruma gelmek

  Yanakları allaşmış, yusyuvarlak, tostoparlak bir adam olmuş. - Ercüment Ekrem Talu

[nesnesiz]

• Ak duruma gelmek, ağarmak, beyazlaşmak

[nesnesiz]

• Alçak duruma gelmek, yüksekten aşağı doğru inmek

  Rüzgâr gece beyaza boyanmış konduların üstüne doğru alçaldı. - Lâtife Tekin

[mecaz]

• İnsanın değeri azalmak

  Hemşiremden esirgediğiniz şeyi ben kabul edecek kadar alçalmadım. - Aka Gündüz

[isim]

• Alçak olma durumu, denaet, pespayelik

• Alçakça davranış, habaset, şenaat

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Parlamak, parıldamak

• Şimşek çakmak

• Su halkalanmak, dalgalanmak

• Organ, kesik kesik ağrımak, sancımak

[-e]

[nesnesiz]

• Bakma işine konu olmak veya bakma işi yapılmak

  Uzaktan bakıldığında, asabi ve çirkin bir cadıyı andırıyordu. - Ayşe Kulin

[-i]

• Çalkalamak

  Dişim ağrıyor, rakı ile ağzımı çalkadım. - Ömer Seyfettin

[nesnesiz]

• Tahıl elemek

[isim]

• Davulcuların, davulun sürtünmesine karşı giysilerini korumak amacıyla sol kalçalarına koydukları deri parçası

[-i]

• Yüzüğün taşını kaşa oturtmak

[isim]

• Eskiden yapılarda lamba koyacak veya takılacak yer

[sıfat]

• Lambanın alabileceği kadar

  Bir lambalık gaz yağı.