[isim]

• Baki olma durumu

[isim]

• Toprakta, suda, canlılarda bulunan, çürüme, mayalanma veya hastalıklara yol açan, küresel, silindirimsi, kıvrık biçimli olan, bölünerek çoğalan, klorofilsiz, tek hücreli canlı

[isim]

[kimya]

• Formaldehit ile bir fenolün yoğunlaşması sonucu elde edilen yapay reçine

[zarf]

• Göre

  Sen onlara bakarak daha anlayışlısın.

[isim]

[halk ağzında]

• Geviş getiren hayvanların ayaklarının arkasındaki körelmiş tırnak, kemik çıkıntısı

[sıfat]

• Baklası olan

  Elleri, ayakları kalın baklalı zincirle bağlı biçarenin. - Reşat Enis

[sıfat]

• Bakır içeren (maddeler)

  Bakırlı metaller.

[isim]

• Bakınmak işi

[isim]

• Temel gereksinimleri karşılama

  Üç yaşına kadar valideler çocuklarına pek az bir şey öğretebilecek veyahut hemen hiçbir şey öğretemeyecek, yalnız bir bakıntıdan ibaret bulunan hizmetlerinde bile... - Ahmet Midhat

[isim]

• Bakılmak işi

  Bayram nasılsa koymuştu oğlunu bir başka kadının evine, bakılması için. - Ayşe Kulin

[sıfat]

• Bakırı andıran, bakıra benzeyen, bakır gibi, bakırımsı

[sıfat]

• İyi bakılmış, üzerinde iyi çalışılmış

  Avludan atlar geçmeye başladı. Hepsi besili ve bakımlı idi. - Tarık Buğra

[ünlem]

[halk ağzında]

• `Bak hele, olacak şey mi?` anlamlarında şaşma bildiren bir söz

[isim]

• Bakışmak işi

  İlk korku, çekingenlik anları geçtikten sonra artsız arasız bakışmaya başladılar. - İsmail Hakkı Baltacıoğlu

[isim]

• Bakır işleyen veya bakır kap kacak satan kimse