[isim]

• Uzaktan ancak seçilebilen, belli belirsiz bir aklık

  Şafağın ağartısıyla beraber foklar uyanıp derilerini giydikten sonra birer ikişer denize açılmışlar. - Halikarnas Balıkçısı

[halk ağzında]

• Süt, yoğurt, peynir, ayran vb. yiyecek ve içecekler

[isim]

• Ağarmak işi

  Bu esnada şafak sökmeye ve gök ağarmaya başlamıştı. - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

[sıfat]

• Beyazlaşmış

• Rengi solmuş

[isim]

• Ağa olma durumu

[mecaz]

• Cömertlik

  Ağalığını ve eşraflığını hiç unutmamıştı. - Falih Rıfkı Atay

[isim]

• Ağnamak işi

[isim]

[tiyatro]

• Trajedi

[isim]

• Ağlamak işi

  Çocuk haykırarak ağlamaya başlamıştı. - Ayşe Kulin

[isim]

• Ağınmak işi

[isim]

• Ağrımak işi

• Memeli hayvanlarda görülen ara konakçı kenelerin bulaştırdığı ağrıma asalaklarından ileri gelen hastalık

[isim]

• Ağrı ilinden olan kimse

[sıfat]

• Ağrıyan, ağrısı olan

  Ağrılı diş.

[sıfat]

• Ağdalanmış

[mecaz]

• Bilinmeyen kelimelerden, anlaşılması güç sözlerden oluşan (deyiş)

[mecaz]

• Karmaşık

  Tam bir düşünce denemezdi buna. Sakız gibi uzayan, ağdalı bir düş gibiydi bunlar. - Oktay Rifat

[sıfat]

• Ağımı olan (ayak)

[sıfat]

• Ağacı olan

  İki yanı ağaçlı yol ta dış kapıya kadar uzayıp gidiyordu. - Mithat Cemal Kuntay

[isim]

• Büyük erkek kardeş, ağa, aka, ede, efe

  Ağabeyimiz övünmeyi çok seviyordu. - Ayla Kutlu

[ünlem]

• Saygı ve sevgi göstermek üzere yaşça büyük olan erkeklere söylenen bir seslenme sözü

  Geçmiş olsun ağabey, ne oldu sana böyle? - Osman Cemal Kaygılı

[sıfat]

• Oldukça ağır

  Biraz sonra aşağıda bir kapı açıldığı, sonra da ağırca bir şeyin devrildiği duyulur. - Memduh Şevket Esendal

• Kötüleşmiş (hasta)

[zarf]

• (ağı'rca) Oldukça ağır bir biçimde