AÇGÖZLÜLEŞMEK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

AÇGÖZLÜLEŞMEK harflerini içeren 6 harfli 26 kelime bulunuyor. 6 harfli AÇGÖZLÜLEŞMEK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

GÖKÇÜL21, GÖZLÜK21, GÖÇMEK20, GÖZEME20, GÖZLEM20, ÇÖZMEK19, GÖLLÜK18, ÇÖLLÜK17, GÖMLEK17, GEÇMEZ17, ÇÖMLEK16, ÖZLEME16, ÖZEMEK16, ÖLÇMEK16, GÜLLAÇ15, GÜZLEK15, GEÇMEK14, GEZMEK14, GÜLMEK13, ÜÇLEME12, ÜLEŞME12, GELMEK11, ÇELMEK10, MEŞALE10, KALLEŞ9, ŞELALE9

KALLEŞ (Kelime Kökeni: Arapça ḳallāş)

[sıfat]

  • Sözünde durmayıp bir işin yüzüstü kalmasına yol açan

    Gene gülümsüyordu ama artık kalleş bir hınç vardı gülümseyişinde. - Tarık Buğra

  • Birine gizlice kötülük eden

ŞELALE (Kelime Kökeni: Arapça şelāle)

[isim]

[coğrafya]

  • Büyük çağlayan, çavlan

ÇELMEK

[-i]

  • Ayak uzatarak birisini düşürmek
  • Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek

    En tutulmaz penaltıları çeler ama bazen de bakarsın, bacak arasından en olmayacak golleri yerdi. - Haldun Taner

  • Örtü vb.ni örtünüp iki ucunu bağlamak
  • Bir şeyin kenarını verev veya çapraz kesmek, çalmak

[spor]

  • Topa gidiş yönünü değiştirecek biçimde vurmak

[mecaz]

  • Kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak

    Gönlümü çelen bir söz söyle.

[mecaz]

  • Düşünce ve davranış birbirini tutmamak, birbirine ters düşmek

    Bu sözünüz deminkini çeliyor.

MEŞALE (Kelime Kökeni: Arapça meşʿale)

[isim]

  • Ucunda alev çıkarabilen yanıcı bir madde bulunan, aydınlatmaya yarayan değnek

    Galip, ıssız bir gece içinde, ılık bir bahçede, bir havuz kenarında yanan bir meşaledir. - Asaf Halet Çelebi

[mecaz]

  • Bir düşüncenin öncüsü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • meşale çekmek

GELMEK

[-e]

[nesnesiz]

[-den]

  • Ulaşmak, varmak

    Gurbetten gelmişim yorgunum hancı / Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş - Bekir Sıtkı Erdoğan

  • Getirmek

    Adamı Ödemiş'ten aldım geldim, her masrafını çektim. - Necati Cumalı

  • Oturmaya, ziyarete gitmek

    Dün akşam amcamlar bize geldi.

  • İsabet etmek

    Attığı top gözüme geldi

  • Varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek

    Eski çağlardan birçok anıt çağımıza kadar gelmiştir.

  • Ortaya çıkmak, doğmak
  • Belli bir süre dolmak

    Vakit kuşluğu aşmış, öğleye geliyordu. - Necati Cumalı

  • Belli bir zamana ulaşmak
  • Kadar olmak

    Boyu ancak omzuna geliyor.

  • Çıkmak, yönelmek

    Merak etme, ondan kimseye kötülük gelmez.

  • İzlemek, takip etmek

    Çocuklar arkadan geliyordu.

  • Bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak

    Kahve Brezilya'dan geliyor.

  • Katılmak, eklenmek

    Türkçede ekler kelimelerin sonuna gelir.

  • Türemek
  • Daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek

    Şimdi sözü burada kesip asıl konumuza gelelim.

  • Sonuç çıkmak

    Bu davranışlardan ne gelir bilinmez.

  • Dayanmak, tahammül etmek

    Birazcık üşütmeye gelmiyor, hemen hastalanıyor.

  • Kendine yapılan herhangi bir davranış veya durumu iyi karşılamak

    Kadri o adamlardandır ki iyi davranmaya, yüz vermeye gelmez. - Memduh Şevket Esendal

    Bizim baştan savma işe gelmediğimizi bilirsin. - Refik Halit Karay

[-e]

  • Bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek

    Dediğime geldiniz mi?

  • Etkisini herhangi bir biçimde göstermek

    Buranın havası iyi geldi. Burası bana çok sıcak geldi.

  • Kazanılmak, sağlanılmak

    Çiftlikten onlara ayda beş yüz milyon lira gelir.

  • Uymak

    Bu ayakkabı sana küçük gelir.

  • Olmak, -e uğramak

    Felç gelmek. Başımıza bir bela geldi.

  • Akmak

    Burnundan kan geldi. Musluktan su gelmiyor.

  • Düşmek, rast gelmek

    Buraya ışık gelmiyor.

  • Görünmek, sanılmak

    Baygın da olsa yabancı bir kadını böyle kucağında tutmak ona pek ayıp bir şey gibi geldi. - Haldun Taner

[-e]

  • Uygun düşmek

    Caddelerde oturmaya gelmez. - Ömer Seyfettin

[-e]

  • Başlamak, ortaya çıkmak
  • Mal olmak

    Bu bardakların tanesi yüz liraya geldi.

  • Biriyle birlikte gitmek

    Ben İstanbul'a gidiyorum, benimle gelir misiniz?

  • İhtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil

    Uykusu gelmek.

[yardımcı fiil]

  • Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur

    Alışageldiğimiz bir anlamı vardı.

  • -mez, -mezlik ile birlikte yapmacık anlatan deyimler yapar

    Görmezlikten gelmek. İşitmezlikten gelmek.

  • Yönelme durumundaki bazı kelimelere getirilerek birleşik fiil yapar

    Yola gelmek. Meydana gelmek. Hatıra gelmek. Akla gelmek.

  • -dikçe, -esi biçiminde kullanılan sıfat-fiil eklerinden sonra geldiğinde önceki fiille ilgili olarak pekiştirilmiş bir istek ve sürerlik bildiren bir fiil

    Baktıkça bakası gelmek. Yedikçe yiyesi gelmek.

  • Herhangi bir sırada bulunmak

    Başta gelmek. Önde gelmek. Birinci gelmek.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ...-e gelince
  • gel de (veya gelsin de)
  • gel demesi kolay ama git demesi güçtür
  • gel denilen yere gitmeye ar eyleme, gelme denilen yere gidip yerini dar eyleme
  • geldik yüze, çıktık düze
  • geleceği varsa göreceği de var
  • gelip çatmak (veya dayanmak)
  • gelip geçmek
  • gel keyfim gel
  • gelsin ... (veya gelsin ... gitsin ...)
  • gel zaman git zaman

Birleşik Kelimeler: gelgeç, gelgel, gelip geçici, gide gele, gitmeli gelmeli, varagele, rastgele, taygeldi, gelgelelim, kendigelen, karşı gelim, tümdengelim, söz gelimi, süregelmek

ÜÇLEME

[isim]

  • Üçlemek işi

[sıfat]

  • Üçü bir arada bükülmüş

    Üçleme halat.

[edebiyat]

  • Bentleri üçer dizeli olan türkü

[edebiyat]

  • Bir yazarın, konu ve fikrî yapı olarak birbirini izleyen üç eseri, triloji

[din bilgisi]

  • Teslis

    Din inancı vardır ki akla hiç dayanmaz, Hristiyanların üçleme inancı gibi. - İsmail Hakkı Baltacıoğlu

[spor]

  • Bir oyuncunun aynı karşılaşmada üç sayı yapması durumu

ÜLEŞME

[isim]

  • Üleşmek işi

GÜLMEK

[nesnesiz]

  • İnsan, hoşuna veya tuhafına giden olaylar, durumlar karşısında, genellikle sesli bir biçimde duygusunu açığa vurmak

    O ne söylese sinirli sinirli ve tabii olmayan gülüşü ile gülüyordu. - Halide Edip Adıvar

  • Mutlu, sevinçli zaman geçirmek, eğlenmek, hoşça vakit geçirmek

[-e]

  • Biriyle alay etmek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • gülerim! (veya güleyim bari!)
  • gülerken ısırmak
  • güler misin, ağlar mısın!
  • gülme komşuna, gelir başına
  • gülmekten kırılmak (veya katılmak veya yarılmak)
  • gülüp geçmek
  • gülüp oynamak (veya söylemek)

Birleşik Kelimeler: güle güle, güle oynaya, yüze gülücü

GEÇMEK

[-e]

  • Bir yerden başka bir yere gitmek

    Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim. - Tarık Buğra

[-den]

  • Bir yandan girip diğer yandan çıkmak

    İplik iğne deliğinden zor geçti.

[-den]

  • Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek

    Eve giderken sizin sokaktan geçeriz.

[-den]

  • Bir duruma uğramak, konu olmak

    Dayaktan geçmek. Muayeneden geçmek.

[-den]

  • Bırakmak, vazgeçmek

    Bana yârden geç derler / Seven yârden geçilir mi? - Halk türküsü

[-de]

  • Yaşamak

[-den]

  • Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak

    Hakkın var. Ne çare ki bizden geçti diye söyleniyor. - Reşat Nuri Güntekin

[-de]

  • Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek

    Bu odanın içinde geçen aşk anları artık çok uzaklardaydı. - Attila İlhan

[-e]

[-i]

[-den]

  • Hastalık bulaşmak, sirayet etmek

    Hastalık bana ondan geçti.

[-e]

[-den]

  • Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek

    Bu titizlik ona babasından geçmiş.

[-e]

[-den]

  • Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek
  • Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak

    İstanbul'a geçecek değil, parmağımı kımıldatacak takatim yok. - Sermet Muhtar Alus

  • Yerini bırakıp başka yer almak

[-den]

  • Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak

    Şimdiki tuluat artistlerinin çoğu oradan geçtiler. - Sait Faik Abasıyanık

  • Etki yapmak, işlemek

    Soğuk, ciğerime geçti. Başına güneş geçmiş.

  • Görev almak

    İktidara geçmek.

  • Kalmak, devrolmak

    Paralar suyunu çekti. Fabrika da olduğu gibi Nihat'a geçti. - Necip Fazıl Kısakürek

[-i]

  • Geride bırakmak, aşmak

    Bizim yelkenli vapuru geçecek. Ordu sınırı geçti. Çocuğun boyu babasını geçti.

[nesnesiz]

  • Tükenmek, bitmek, sona ermek

    Yavaş yavaş bu hırs geçer. - Falih Rıfkı Atay

[-i]

  • Üstünlük sağlamak

[-i]

  • Söylemeden veya bitirmeden atlamak

    O meseleyi geçelim. O bahsi geç!

[-i]

  • Zamanı aşmak, geride bırakmak

    Şehzadebaşı'na geldikleri zaman saat onu geçiyordu. - Peyami Safa

[-le]

  • Harcamak

    Bütün günüm seni takip etmekle geçti. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[-i]

  • Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek

[-i]

[-den]

  • Birinden meşk etmek

    Bu şarkıyı kimden geçtiniz.

  • Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek

    Ankara haberlerini gazetesine geçiyormuş.

[nesnesiz]

  • Sönmek

    Ocak sönmüş, koru bile geçmişti. - Nabizade Nâzım

  • Yazılmak, girmek

    Tarihe geçmek. Kitaba geçmek.

[nesnesiz]

  • Sürümü olmak, satılmak

[-e]

[-i]

  • Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak

    Kısa süren bir hastalıktan sonra göçüp gideceğini hissetmiş hatta ölümünün gazetelere bile geçmemesini istemişti. - Halide Edip Adıvar

[nesnesiz]

  • Kullanımda olmak, tedavülde olmak

    Bu para artık geçmiyor.

[nesnesiz]

  • Kabul edilemez olmak

    Senin paran burada geçmez.

[nesnesiz]

  • Okulda, sınavda başarı göstermek

    Çocuk bu yıl geçti.

  • Bir yere gidip oturmak

[nesnesiz]

  • Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak

    Bu karpuz geçmiş.

[nesnesiz]

  • Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak

    Görmedim, dedi, geçti.

[argo]

[yardımcı fiil]

  • Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar

    lska geçmek. Diskur geçmek.

[-e]

[-i]

[halk ağzında]

  • Çekiştirmek, yermek

    Beni sana geçmişler / Vallahi ben demedim - Halk türküsü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • geç! (veya geç efendim!)
  • geçiniz
  • geçme namert köprüsünden, ko aparsın su seni
  • geçti Bor'un pazarı (sür eşeğini Niğde'ye)
  • geçtiği yoldan geçmek

Birleşik Kelimeler: geçgeç, gelgeç, yeregeçen, yolgeçen hanı, genelgeçer, çok geçmeden, ödegeç, serdengeçti, vazgeçmek

GEZMEK

[nesnesiz]

  • Hava alma, hoş vakit geçirme vb. amaçlarla bir yere gitmek, seyran etmek

    Tek başına buralarda gezdiği hâlde aradığını bulamıyordu. - Osman Cemal Kaygılı

  • Bir yerde dolaşmak, yürümek

    Kunduralarını çıkarır, satar, yalın ayak gezerdi. - Sait Faik Abasıyanık

  • Gitmek, başvurmak
  • Bulunmak

    Şapkam burada ne geziyor?

[-i]

  • Bir yeri görüp incelemek
  • Hasta ayağa kalkmak

    Oğlum iyileşti, yavaş yavaş geziyor.

  • Herhangi bir biçimde gezinmek

    Bu giysiyle gezemem.

[-i]

  • Bir yerde gezi yapmak

    Geçen yaz Batı Anadolu'yu gezdik.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • gezen ayağa taş değer (veya dolar)
  • gezen kurt aç kalmaz
  • gezip tozmak

Birleşik Kelimeler: yerdegezen, uyurgezer, yüzergezer

GÜLLAÇ

[isim]

  • Nişastadan yapılan, çok ince kuru yufka
  • Bu yufkadan hazırlanan tatlı

    Bir ramazan güllacı yemiştim muhallebicinin birinde, ne güzeldi! - Nazlı Eray

  • Kolayca yutulamayan, tadı hoş olmayan toz durumundaki bazı ilaçların içine konuldukları, nişastadan küçük kap

GÜZLEK

[isim]

[halk ağzında]

  • Güz yağmuru
  • Güz mevsiminin geçirildiği yer
  • Havaların soğuması üzerine yaylalardan dönen hayvanların otlatılması ve bir süre barındırılması için ayrılmış, dağ eteklerinde bulunan mera

ÇÖMLEK

[isim]

  • Toprak tencere

    Kaldırdığı gibi pekmez çömleğini vurmuş yere, tuz buz etmiş. - Rıfat Ilgaz

Ata Sözleri ve Deyimler

  • çömlek patlatmak

Birleşik Kelimeler: çömlek hamuru, çömlek hesabı, çömlek kebabı, çanak çömlek

ÖZLEME

[isim]

  • Özlemek işi, iştiyak

ÖZEMEK

[-i]

[halk ağzında]

  • Yoğurt, pekmez vb. koyu şeyleri suyla inceltmek, sulandırmak