AÇGÖZ ile Oluşan Kelimeler (AÇGÖZ Kelime Türetme)

AÇGÖZ harflerinden oluşan 10 kelime bulunuyor. AÇGÖZ kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Açgöz kelimesinin anlamı nedir? Açgöz ile başlayan kelimeler. İçinde açgöz olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

5 Harfli Kelimeler

AÇGÖZ21

3 Harfli Kelimeler

GÖZ16, GÖÇ16, ÇÖZ15, GAZ10, ZAÇ9

2 Harfli Kelimeler

ÖÇ11, ÖZ11, AÇ5, AZ5

[sıfat]

  • Yemek yemesi gereken, tok karşıtı

    Aç ne yemez, tok ne demez. - Divanü Lügati't-Türk

  • Yiyecek bulamayan

    Ben hem öksüzüm hem yetimim hem de tam 23 saattir açım. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[mecaz]

  • Gözü doymaz, haris

    Ne aç adam!

[mecaz]

  • Çok istekli, hevesli

    Her zamanki gibi bilgiye aç, her zamanki gibi ağızları lafla, kafaları düşünceyle dolu çalçene yaratıklarız. - Ayla Kutlu

[zarf]

  • Karnı doymamış olarak

    Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense. - Orhan Kemal

Ata Sözleri ve Deyimler

  • acından kimse ölmemiş
  • acından ölmek
  • aç açık kalmak
  • aç aç ile yatınca arada dilenci doğar
  • aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez
  • aç at yol almaz, aç it av almaz
  • aç ayı oynamaz
  • aç bırakmak
  • aç doymam, tok acıkmam sanır
  • aç doyurmak
  • aç elini kora sokar
  • aç esner, âşık gerinir
  • aç gezmektense tok ölmek yeğdir
  • açın gözü ekmek teknesinde olur
  • açın imanı olmaz
  • açın karnı doyar, gözü doymaz
  • açın koynunda ekmek durmaz
  • açın kursağına çörek dayanmaz
  • açın uykusu gelmez
  • aç ile dost olayım diyen peşin karnını doyursun
  • aç ile eceli gelen söyleşir
  • aç kalmak
  • aç köpek fırın deler
  • aç kurt aslana saldırır
  • aç kurt gibi
  • aç kurt yavrusunu yer
  • aç ne yemez, tok ne demez
  • aç susuz kalmak
  • aç tavuk kendini arpa ambarında sanır
  • aç, yanından kaç

Birleşik Kelimeler: aç açına, aç biilaç, açgöz, aç karnına, gözü aç, karnı aç

AZ

[sıfat]

  • Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı

    Heykel konularının parmakla sayılacak kadar az olduğunu ileri sürüyordu. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[zarf]

  • Alışılmış olandan, umulandan veya gerekenden eksik olarak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • aza çoğa bakmamak
  • aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz
  • aza sormuşlar: "nereye?", "çoğun yanına" demiş
  • az ateş çok odunu yakar
  • az bulmak
  • az buz olmamak
  • az değil
  • az gelmek
  • az görmek
  • az günün adamı olmamak
  • azı çoğa saymak (veya tutmak)
  • az kaldı (veya kalsın)
  • az kaz, uz kaz, boyunca kaz
  • az olsun, uz olsun
  • az söyle, çok dinle
  • az tamah çok ziyan getirir
  • az veren candan, çok veren maldan
  • az yiyen çok uyur, çok yiyen güç uyur

Birleşik Kelimeler: az az, az alıcı, az buçuk, az çok, az daha, azel, az gelişmiş, az sonra, en az, azar azar, en azından

[eskimiş]

[kimya]

  • Azot elementinin simgesi

ZAÇ (Kelime Kökeni: Arapça zāc)

[isim]

[kimya]

  • Kükürtle demir bileşimlerinden biri

Birleşik Kelimeler: zaç yağı

GAZ (Kelime Kökeni: Fransızca gaze)

[isim]

  • Tül

[isim]

  • Normal basınç ve sıcaklıkta olduğu gibi kalan, içinde bulunduğu kabın her yanına yayılma ve bu kabın iç yüzeyinin her noktasına basınç yapma özelliğinde olan akışkan madde
  • Gaz yağı

    Aklıma geldi, kilerden bir teneke gaz çıkarttım. - Aka Gündüz

  • Sindirim borusunda, ağızdan yutulan hava ile mayalanma sonucu oluşan uçucu maddelerin karışması

    Midede gaz olmak.

  • Gaz lambası

    Gözümü açtım ki gazlardan ikisi de sönmüş. - Ahmet Rasim

  • Doğal gaz

Ata Sözleri ve Deyimler

  • gaza basmak (veya dayanmak)
  • gaza gelmek
  • gaza getirmek
  • gaza yüklenmek
  • gaz vermek

Birleşik Kelimeler: gaz beton, gaz bombası, gaz boyaması, gaz dedektörü, gaz göstergesi, gazhane, gazışı, gazışıl, gaz ibiği, gaz korozyonu, gaz lambası, gaz maskesi, gaz ocağı, gazölçer, gaz ölçümü, gaz pedalı, gaz sayacı, gaz sobası, gaz taşı, gaz yağı, gaz yuvarı, çürük gaz, doğal gaz, doğal gaz sayacı, dökme gaz, ham gaz, tam gaz, tüp gaz, zehirli gaz, bağırsak gazı, bataklık gazı, biber gazı, egzoz gazı, elektron gazı, gübre gazı, hardal gazı, hava gazı, hava gazı sayacı, kan gazı, maden gazı, asal gazlar, soy gazlar

ÖÇ

[isim]

  • Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam

    Bunda da biraz öç, biraz nispet, biraz kurum arzusu vardır. - Aka Gündüz

Ata Sözleri ve Deyimler

  • öç (veya öcünü) almak (veya çıkarmak)

ÖZ

[isim]

[felsefe]

  • Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı

    Özünü bir yerde bırakıp sadece kalıbını gezdirmişti. - Haldun Taner

  • `Kendine, kendi kendini` anlamlarında birleşik kelimeler türeten bir söz

    Öz eleştiri, öz yönetim.

  • Bir şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hülasa, zübde, ekstre

    Karaciğer özü. Meyve özü. Mısır özü.

  • Çıbanların içinde ölmüş dokudan oluşan irinle birlikte çıkan parça

[zamir]

  • Kendi, zat

    Bir od düştü yanar tatlı özüme / Dünya zindan görünüyor gözüme - Karacaoğlan

[mecaz]

  • Bir şeyin temel ögesi, künh, zübde

    Ortalıktaki krizi sebep gösteriyorlar ama asıl kriz şirketin kendi özünde. - Aka Gündüz

[bitki bilimi]

  • Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölüm

    Ağacın çürüğü özünden olur / Yiğidin iyisi sözünden olur - Halk türküsü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • özü sözü bir (olmak)

Birleşik Kelimeler: öz bağışıklık, öz belirtim, özbeöz, öz beslenme, öz denetim, öz devim, öz devinim, özdeyiş, öz dışı, öz dikeni, öz direnç, öz eleştiri, özezer, öz geçmiş, öz güven, öz ısı, öz ışın, öz indükleme, özişler, öz itme, öz kaynak, öz kedi balığıgiller, öz kesit, öz odun, öz öğrenim, öz saygı, özsever, öz su, öz tahta, özveren, özveri, öz yapı, öz yaşam, öz yönetim, kaçık öz, bal özü, budak özü, diş özü, mantar özü, mısır özü, odun özü

[sıfat]

  • Kan bağı ile bağlı olan, üvey olmayan

    Size öz evladım gibi davranacağım. - Ayşe Kulin

  • İçine, arılığını, saflığını bozacak hiçbir şey karışmamış olan, saf, arı(I)

Birleşik Kelimeler: öz kardeş

[isim]

[halk ağzında]

  • Dere, çay
  • Sulak, verimli yer

ÇÖZ

[isim]

[halk ağzında]

  • Bumbar, bağırsak
  • Bumbarın yağı

Birleşik Kelimeler: çöz yağı

GÖZ

[isim]

[anatomi]

  • Görme organı, basar
  • Bazı deyimlerde, görme ve bakma

    Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin.

  • Oda

    Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu - Ziya Osman Saba

  • Bakış, görüş

    Bu sefer alacaklı gözüyle baktım.

  • Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak

    Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu? - Tarık Buğra

  • Delik, boşluk

    İğnenin gözü.

    Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır. - Sait Faik Abasıyanık

  • Çekmece

    Masanın gözleri.

  • Terazi kefesi
  • Nazar

    İnsanı gözle yiyip bitirirler. - Ömer Seyfettin

  • Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı

    Gözden düşmek. Göze girmek.

  • Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri

    Göz aşısı.

  • Bölüm, hane

    Dama tahtasında altmış dört göz vardır.

  • Bazı yaraların uç bölümü

    Çıbanın gözü.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... gözüyle bakmak
  • göz (veya gözünün) kuyruğuyla bakmak
  • göz (veya gözünün) ucuyla bakmak
  • göz açamamak
  • göz açıp kapayıncaya kadar
  • göz açtırmamak
  • göz alabildiğine
  • göz ardı etmek
  • göz atmak
  • gözaydına gelmek
  • gözaydına gitmek
  • gözaydın etmek
  • göz boyamak
  • göz değmek
  • gözden (veya gözünden) düşmek
  • gözden (veya gözünden) kaçırmak
  • gözden (veya gözünden) kaçmak
  • gözden (veya gözünden) sürmeyi çalmak (veya çekmek)
  • gözden çıkarmak
  • gözden geçirmek
  • gözden gönülden çıkarmak
  • gözden ırak olan gönülden de ırak olur
  • gözden ırak tutmak
  • gözden ırak tutulmak
  • gözden kaybetmek
  • gözden kaybolmak
  • gözden nihan olmak
  • gözden uzaklaşmak
  • gözden uzak tutmak
  • göz dikmek
  • göz doldurmak
  • göz doyurmak
  • göze almak
  • göze batmak
  • göze çarpmak
  • göze diken olmak
  • göze gelmek
  • göze girmek
  • göze görünmek
  • göze görünmemek
  • göz etmek
  • göze yasak olmaz
  • göz gezdirmek
  • göz gördüğünü ister
  • göz göre göre
  • göz görmeyince gönül katlanır
  • göz görür, gönül katlanır
  • göz gözü görmemek
  • göz kamaştırmak (veya almak)
  • göz kaş süzmek
  • göz kesilmek
  • göz kırpmadan
  • göz kırpmak
  • göz kırpmamak
  • göz koymak
  • göz kulak olmak
  • gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek
  • gözleri bayılmak
  • gözleri berraklaşmak
  • gözleri buğulanmak (veya bulutlanmak)
  • gözleri çakmak çakmak (olmak)
  • gözleri çivilenmek
  • gözleri çukura gitmek (veya kaçmak)
  • gözleri dolmak (veya dolu dolu olmak)
  • gözleri dönmek
  • gözleri fıldır fıldır etmek
  • gözleri fıldır fıldır olmak
  • gözleri ışıklı (olmak)
  • gözleri kan çanağına dönmek (veya kanlanmak)
  • gözleri kapanmak
  • gözlerinden okumak
  • gözlerinde şimşek çakmak
  • gözlerine inanamamak
  • gözlerine mil çekmek
  • gözlerini bayıltmak
  • gözlerini belertmek
  • gözlerini bitirmek
  • gözlerini devirmek
  • gözlerini fal taşı gibi açmak
  • gözlerini kaçırmak
  • gözlerinin içi gülmek
  • gözlerinin içine kadar kızarmak
  • gözleri parlamak (veya parıldamak)
  • gözleri sulanmak
  • gözleri süzülmek
  • gözleri şıldır şıldır dönmek
  • gözleri takılıp kalmak
  • gözleri velfecri okumak
  • gözleri yaşarmak
  • gözleri yuvalarından (veya evinden) fırlamak (veya uğramak)
  • gözle yemek
  • göz süzmek
  • göz ucuyla görmek
  • göz ucuyla süzmek
  • gözü (veya gözleri) (bir şeyde veya bir şeyin üzerinde) olmak
  • gözü (veya gözleri) açılmak
  • gözü (veya gözleri) dönmek
  • gözü (veya gözleri) kamaşmak
  • gözü (veya gözleri) kararmak
  • gözü (veya gözleri) kaymak (veya kaçmak)
  • gözü (veya gözleri) okşamak
  • gözü (veya gözleri) takılmak
  • gözü (veya gözleri) üstünde kalmak
  • gözü akmak
  • gözü alışmak
  • gözü almamak
  • gözü arkada kalmak
  • gözü bulanmak
  • gözü büyükte olmak
  • gözü çıkasıca
  • gözü dalmak
  • gözü değmek
  • gözü doymak
  • gözü dönesi
  • gözü dumanlanmak
  • gözü dünyayı görmemek
  • gözü gibi sakınmak (veya saklamak veya esirgemek)
  • gözü gibi sevmek
  • gözü gitmek
  • gözü gönlü açılmak
  • gözü görmemek
  • gözü görmez olmak
  • gözü göz değil
  • gözü hiçbir şey görmemek
  • gözü ısırmak
  • gözü ilişmek
  • gözü kalmak
  • gözü kesmek
  • gözü kesmemek
  • gözü kızmak
  • gözü korkmak
  • gözü kör olsun
  • gözüm!
  • gözüm çıksın (veya kör olsun)
  • gözüm görmesin
  • gözün ... görsün
  • gözün aydın!
  • gözünde
  • gözünde (veya gözlerinde) şimşek (veya şimşekler) çakmak
  • gözünde büyümek
  • gözünde büyütmek
  • gözünden (veya gözlerinden) uyku akmak
  • gözünden (veya gözlerinden) yaş (veya yaşlar) boşanmak
  • gözünden kıskanmak
  • gözünde olmamak
  • gözünde tütmek
  • gözüne (veya gözlerine) bakmak
  • gözüne batmak
  • gözüne çarpmak
  • gözüne diken olmak
  • gözüne dizine dursun
  • gözüne girmek
  • gözüne hiçbir şey görünmemek
  • gözüne ilişmek
  • gözüne karasu inmek
  • gözüne kestirmek
  • gözüne sokmak
  • gözüne uyku girmemek
  • gözünü ... hırsı bürümek
  • gözünü (veya gözlerini) açmak
  • gözünü (veya gözlerini) dikmek
  • gözünü (veya gözlerini) duman bürümek
  • gözünü (veya gözlerini) kan bürümek
  • gözünü (veya gözlerini) kapamak
  • gözünü (veya gözlerini) kırpmadan
  • gözünü (veya gözlerini) oymak
  • gözünü açmak
  • gözünü açmak
  • gözünü açmak
  • gözünü ağartmak
  • gözünü alamamak
  • gözünü almak
  • gözünü ayırmamak
  • gözünü bağlamak
  • gözünü çıkarmak
  • gözünü daldan budaktan (veya çöpten) esirgememek (veya sakınmamak)
  • gözünü doyurmak
  • gözünü dört açmak
  • gözünü gözüne dikmek
  • gözünü hırs bürümek
  • gözünü karartmak
  • gözünü kin bürümek
  • gözünü korkutmak
  • gözünün (veya gözlerinin) içine bakmak
  • gözünün bebeği gibi sevmek
  • gözünün çapağını silmeden
  • gözünün içine baka baka
  • gözünün önüne gelmek
  • gözünün önünü görmemek
  • gözünün üstünde kaşın var dememek
  • gözünün yaşına bakmamak
  • gözünü sevda (veya aşk) bürümek
  • gözünü sevdiğim
  • gözünü seveyim
  • gözünü toprak doyursun
  • gözünü üstünden ayırmamak
  • gözünü yıldırmak
  • gözünü yummak
  • gözünü yummak
  • gözü olmak
  • gözü olmamak
  • gözü sönmek
  • gözü su içmemek
  • gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz
  • gözü toprağa bakmak
  • gözü tutmak
  • gözü uyku tutmamak
  • gözü yememek
  • gözü yılmak
  • gözüyle (veya gözleriyle) tartmak
  • gözüyle görmek
  • göz var, izan var
  • göz yıldırmak
  • göz yummak
  • göz yummamak

Birleşik Kelimeler: göz açıklığı, göz akı, göz alıcı, gözaltı, göz altı, göz aşısı, göz aşinalığı, göz bağcı, göz bağı, göz bankası, göz banyosu, göz bebeği, göz bilimi, göz boncuğu, gözdağı, gözdemiri, göz dikeği, göz dişi, göz doktoru, göz emeği, göz erimi, göz etçiği, gözevi, göz göz, göz göze, göz hakkı, göz hapsi, göz kadehi, göz kamaştırıcı, göz kapağı, göz kararı, göz kesesi, göz memesi, göz merceği, göz nuru, göz önü, göz pencere, göz pınarı, göz sevdası, göz taşı, gözyaşı, göz yoklaması, göz yuvarı, göz yuvası, göz zarı yangısı, göze göz, gözü aç, gözü açık, gözü bağlı, gözü dışarıda, gözü doymaz, gözü gönlü tok, gözü kapalı, gözü kara, gözü keskin, gözü pek, gözü sulu, gözü tok, gözü yolda, gözü yüksekte, açgöz, açıkgöz, aynagöz, camgöz, cam göz, cingöz, çekik göz, dört göz, eski göz ağrısı, gümüş göz, ilk göz ağrısı, karagöz, Karagöz, kem göz, kene göz, kötü göz, lokma göz, paragöz, patlak göz, petek göz, sarıgöz, sulu göz, süzgün göz, tepegöz, uyur göz, yalıngöz, yüz göz, balıkgözü, devegözü, horozgözü, kartalgözü, kedigözü, kemer gözü, koltuk gözü, koyungözü, kuşgözü, malın gözü, mandagözü, öküzgözü, palamar gözü, sığırgözü, torpido gözü, turnagözü, tütsü gözü, gündüz gözüyle, çıplak gözle, bu gözle, halkalı gözler, tepegözler

GÖÇ

[isim]

  • Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret

    Obalarının hâlâ arkası kesilmeyen göçleri devam etmekte idi. - Samiha Ayverdi

  • Evden eve taşınma, nakil

    Her sene, zamanı gelince İstanbul'un mahallelerinde Boğaz'ın köylerine göçler başlardı. - Abdülhak Şinasi Hisar

  • Taşınma sırasında götürülen ev eşyaları

[hayvan bilimi]

  • Kuşların, geyiklerin, yarasaların, bazı balık ve böceklerin mevsim, iklim, besin miktarı vb.ne göre çevre değiştirmeleri

    Yüzyıl başında doğanlardan günümüze kalanlar birer birer göçüyor. - Erendiz Atasü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • göç etmek (veya eylemek)
  • göç yolda düzülür

Birleşik Kelimeler: iç göç, beyin göçü, kültür göçü, ruh göçü

AÇGÖZ

[sıfat]

[mecaz]

  • Açgözlü