AYDINLIKÖLÇER Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

AYDINLIKÖLÇER harflerini içeren 5 harfli 93 kelime bulunuyor. 5 harfli AYDINLIKÖLÇER kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

DÖNEÇ16, ÇÖREK14, ÇÖKEL14, ÖLÇEK14, ÖLÇER14, DÖNER13, DÖNEL13, DÖNEK13, DÖLEK13, ÖDLEK13, ÖNDER13, ÖRDEK13, ARDIÇ11, ANDIÇ11, AYRIÇ11, ÇIYAN11, ÇANDI11, ÇADIR11, ÇAYIR11, ÇAYLI11, ÖRNEK11, AYDIN10, ÇIKIN10, IRKÇI10, KILIÇ10, AÇLIK9, AKÇIL9, ÇIKAN9, ÇIKAR9, ÇIKRA9, ÇINAR9, ÇIRAK9, ÇANLI9, ÇARIK9, ÇAKIL9, ÇAKIN9, ÇAKIR9, ÇALIK9, ÇALKI9, DERYA9, KIYIN9, KAÇLI9, KALIÇ9, KIRAÇ9, LAÇIN9, LAKÇI9, YILIK9, YILKI9, YIRIK9, ARDIL8, ANDIK8, AYRIK8, AYLIK8, ÇAKER8, DALLI8, DILAK8, EDALI8, KADIN8, KIRAY8, KAYIR8, KAYIN8, LAYIK8, YILAN8, YANIK8, YANKI8, YANLI8, YALIN8, YAKIN8, YARIK8, YARIN8, DEKAN7, DEKAR7, KARYE7, KADER7, KENYA7, KINLI7, KILIR7, KILLI7, LIKIR7, LADEN7, YAREN7, ANLIK6, ALLIK6, KARIN6, KANLI6, KARLI6, KALIN6, KIRAN6, AKLEN5, ERKAN5, EKRAN5, KARNE5, KENAR5

AKLEN (Kelime Kökeni: Arapça ʿaḳlen)

[zarf]

[eskimiş]

  • Akıl gereğince, akıl yönünden

ERKÂN (Kelime Kökeni: Arapça erkān)

[isim]

  • Bir topluluğun ileri gelenleri, büyükler, üstler

    Yüksek sınıf mahalle erkânını da konaklarına uğrayıp meseleden haberdar eder. - Refik Halit Karay

  • Yol, yöntem

    Onun arkasına bu yolda, bu erkânda gelmiş geçmiş ustalar, pirler vardı. - Ömer Seyfettin

[askerlik]

  • General veya amiral aşamasındaki askerler

Ata Sözleri ve Deyimler

  • erkân göstermek

Birleşik Kelimeler: erkânıharbiyeiumumiye, erkânıharp, erkân kürkü, erkân minderi, adap erkân, yol erkân, hükûmet erkânı, çarıklı erkânıharp

EKRAN (Kelime Kökeni: Fransızca écran)

[isim]

  • Üzerine bir cismin ışık yoluyla görüntüsü düşürülen, saydam olmayan düz yüzey, görüntülük
  • Beyaz perde, görüntülük

[sinema]

[televizyon]

  • Televizyon camı, görüntülük

Birleşik Kelimeler: ekran koruyucu, sayfa ekran

KARNE (Kelime Kökeni: Fransızca carnet)

[isim]

[eğitim bilimi]

  • Öğrencilere dönem sonlarında okul yönetimleri tarafından verilen ve her dersin başarı durumu ile devam, sağlık, yetenek ve genel gidiş durumlarını gösteren belge
  • Kişilerin bir haktan yararlanmaları için bir kuruluş tarafından verilen belge

    Ekmek karnesi. Vapur karnesi.

Birleşik Kelimeler: çalışma karnesi, sağlık karnesi

KENAR (Kelime Kökeni: Farsça kenār)

[isim]

  • Bir şeyin, bir yerin bitiş kısmı veya yakını, kıyı, yaka

    O sırada karşı taraçadaki kadın elinde pirinç tası olduğu hâlde taraçanın kenarına kadar geldi. - Orhan Veli Kanık

  • Bir şeyi çevreleyen çizgi
  • Pervaz, çizgi, antika, baskı vb. çevre süsleri

    Bu mendilin kenarı ötekinden daha sade.

  • Merkezden uzak olan, kuytu, ıssız, sapa, tenha yer

    Ağır, ihtiyar misafirler kenarda bir odadan çıktılar. - Memduh Şevket Esendal

  • Yan

[matematik]

  • Bir biçimi sınırlayan çizgilerden her biri

    Bir üçgenin kenarları.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kenar (veya kenarını) bastırmak
  • kenara atmak
  • kenara çekilmek
  • kenarda kalmak
  • kenar gezmek
  • kenarın dilberi nazik de olsa nazenin olmaz

Birleşik Kelimeler: kenar atışı, kenar bobini, kenar mahalle, kenarortay, kenar semt, kenar suyu, kenarda köşede, kenarın dilberi, çeşitkenar, derkenar, dörtkenar, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar

ANLIK

[sıfat]

  • Kısa süren, bir an içinde olan, enstantane

    Beni hatırlatıyor, benimle olmayı anlık bir duygu hâlinde olsa da istiyor muydu? - Tarık Buğra

  • Bir anda oluşan, gelişen, spontane

[isim]

[ruh bilimi]

  • Duyu ve iradeden ayrı olarak düşünülen bilme yetisi

[isim]

[ruh bilimi]

  • Anlama gücü, usa vurma, yargılama, müdrike, entelekt

Birleşik Kelimeler: bir anlık

ALLIK

[isim]

  • Al olma durumu

    Yanaklarının allığından kinaye, ona alyanak lakabını takmışlar. - Sermet Muhtar Alus

  • Kadınların süs için yanaklarına sürdükleri al boya

KARIN

[isim]

  • İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi

    Şuursuz bir acele ile mahmuzlarını atının karnına vurdu. - Ömer Seyfettin

  • Döl yatağı

    Fakat karnındaki çocuk da bu insanüstü erkeğin bir parçasıydı. - Halide Edip Adıvar

  • Bazı şeylerde şiş ve içi boş bölüm

    Geminin karnı. Şişenin karnı.

  • Mide

    Karnım aç, elim ayağım donmuş gibi. - Halide Edip Adıvar

[mecaz]

  • İç, gönül, akıl, kafa

    Ben senin karnındakini ne bileyim?

[mecaz]

  • Ahlaki açıdan kabul edilemeyen şeyleri kabullenme

[fizik]

  • Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan duraklı dalgalarda en büyük genlikte titreşen noktalar

Ata Sözleri ve Deyimler

  • karın doyurmak
  • karnı büyümek
  • karnından konuşmak (veya söylemek)
  • karnını doldurmak
  • karnı tok it gölgede yatar
  • karnı tok, sırtı pek
  • karnı zil çalmak

Birleşik Kelimeler: karın ağrısı, karın boşluğu, karıntası, karın tokluğuna, karın zarı, karından ayaklılar, karından bacaklılar, karnı aç, karnı burnunda, karnı geniş, karnıkara, karnı kara, karnı tok, karnıyarık, karnından konuşan, orta karın, yumuşak karın, aç karnına, tok karnına

KANLI

[sıfat]

  • Kan bulaşmış

    Öldürdüğü güzele ağlayan bu katilin / Elleri kanlı fakat gözyaşları temizdi - Enis Behiç Koryürek

  • Kanı olan
  • Kan dökülmesine neden olan

    Bu savaş çok kanlı olacak, beyler. - Tarık Buğra

  • İsteyerek kan dökmüş olan (kimse), hunriz, katil
  • Kanlanmış olan

    Kanlı göz.

[isim]

  • Kan davasında taraf olan kimse

    Oğlumun kanlısı Abbas kâfiri değil, oğlumun kanlısı Esme'dir. - Yaşar Kemal

[tıp]

  • Kanı yoğun olan, demevi

    Kanlı adam.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kanlı gömlek gizlenemez
  • kanlısı olmak
  • kanlı yaş (veya yaşlar) dökmek

Birleşik Kelimeler: kanlı ishal, kanlı bıçaklı, kanlı canlı, kanlı katil, ağırkanlı, delikanlı, serinkanlı, sıcakkanlı, soğukkanlı

KARLI

[sıfat]

  • Üstünde kar bulunan

    Baş pınarın karlı suyun içelim / Gurbet kalesini tezce geçelim - Halk türküsü

  • Kar yağan

    Kışın çok karlı, tipili günlerinden başka günlerini günahı kadar sevmezdi. - Osman Cemal Kaygılı

[sıfat]

  • Kârı olan, kazançlı

    Şimdi ayrıntılara girmeyelim. Kitapta yazılanlara inanmak, inanmamaktan çok daha kârlıdır. - Nazım Hikmet

Birleşik Kelimeler: kârlı iş

KALIN

[sıfat]

  • Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı

    Alt katta her tarafın pencereleri kalın, sık demir parmaklıklarla örtülüydü. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

  • Enli ve gür (kaş)
  • Yoğun, akıcılığı az olan

    Kalın bir sis tabakası.

  • Etli, dolgun

    Dudakları kalın, yüzü ergenlik içinde... - Memduh Şevket Esendal

  • Pes (ses)

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kalın incelene kadar ince süzülür

Birleşik Kelimeler: kalın bağırsak, kalın kafa, kalın ses, kalın ünlü, kalın yağ, ensesi kalın

[isim]

[halk ağzında]

  • Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık

    Babam senden çok mu istedi kalını? - Halk türküsü

[isim]

  • Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü

KIRAN

[sıfat]

  • Kırma işini yapan (kimse)

    Taş kıran işçiler.

[isim]

  • Bir topluluğun ve özellikle hayvanların büyük bir bölümünü yok eden hastalık veya başka neden, ölet, afet

    Kıranları ve zelzeleleri, feyezanları ve harpleri görmüşlerdir. - Sait Faik Abasıyanık

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kıran girmek

Birleşik Kelimeler: kıran kırana, bacakkıran, buzkıran, dalgakıran, dalkıran, danakıran otu, evcikkıran, fındıkkıran, filizkıran, kayışkıran, Kervankıran, kılkıran, malkıran, pirekıran, sabankıran, saçkıran, taşkıran, yelkıran, yıldırımkıran

[isim]

[halk ağzında]

  • Kıyı, kenar, çevre, uç
  • Dağ sırtı, tepe, bayır
  • Kıraç toprak

[coğrafya]

  • Birbirine paralel olarak uzanan iki akarsu arasında kalmış dağ sırtı

DEKAN (Kelime Kökeni: Almanca Dekan)

[isim]

  • Üniversitelerde bir fakültenin yönetiminden sorumlu profesör

Birleşik Kelimeler: dekan yardımcısı

DEKAR (Kelime Kökeni: Fransızca décare)

[isim]

[matematik]

  • 1000 m² değerinde yüzey ölçü birimi

    Dekar, hektarın onda biri değerindedir.

KARYE (Kelime Kökeni: Arapça ḳarye)

[isim]

[eskimiş]

  • Köy