[isim]

• Ayarlatmak işi

[isim]

• Ayarlanmak işi

[-i]

• Bir ölçünün doğruluğunu belli bir örneğe göre düzeltmek, doğrulamak

  Saati radyoya göre ayarlamak.

• Bir aygıtı belli bir iş yapabilecek duruma getirmek

  Derken kamerayı bir başka sahneye ayarladık. - Ahmet Kabaklı

[mecaz]

• İşleri birbiriyle çatışmayacak veya zamanında bitirecek bir biçimde düzenlemek

[mecaz]

• Düzenlemek

  Kanunlar, vatandaşın hareket tarzını ayarlayan kaidelerden ibarettir. - Mehmet Kaplan

[argo]

• Kandırmak

  Babamı ayarlarsam sinemaya gideceğim.

[isim]

• Ayaklanmak işi

• Başkaldırı

  Ayaklanmanın elebaşısını yatağa atarsın, her şey kendiliğinden çözümleniverir. - Nazım Hikmet

[-i]

• Ayakla ölçmek

[isim]

• Ayıklatmak işi

[isim]

• Ayıklanmak işi

[biyoloji]

• Yaşayan varlıklarda ortamın şartlarına en iyi uyan türlerin veya bireylerin üreyip kalması, uyamayanların yok olması, ıstıfa, seleksiyon

[-i]

• Bir şeyin içinden, işe yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri ayırıp çıkarmak, temizlemek

  Döndüğümde karımın mezarını dolduran otları, baldıranları kendi elimle ayıkladım. - Aka Gündüz

[mecaz]

• Bir görevde gereksiz görülenleri işinden ayırmak

Ata Sözleri ve Deyimler

• ayıkla pirincin taşını!

[isim]

• Ayartılmak işi

[isim]

• Ayaklı olma durumu

[isim]

• Ayrılanmak durumu

[isim]

[bitki bilimi]

• Büyük, yumurtamsı, kırmızımsı mavi renkli bir tür erik

[isim]

• Ayıltılmak işi

[isim]

• Ayırtılmak işi

[isim]

• Aykırı olma durumu, mugayeret, muhaliflik, muhalefet, tehalüf