[-i]

• Ayar ettirmek

[nesnesiz]

• Ayar edilmek, birbirine uygun duruma getirilmek

  Saat ayarlandı. Fiyatlar ayarlandı.

[nesnesiz]

• Çocuk yürümeye başlamak

• Hasta iyileşip yürüyebilir duruma gelmek

• Ayağa kalkıp gitmeye davranmak

  Oysa bir türlü yerleşemediğim gibi sanki her an yeniden ayaklanacakmış gibi yaşıyorum. - Elif Şafak

[mecaz]

• Toplu bir biçimde zor ve şiddet kullanarak devlet güçlerine karşı gelmek, başkaldırmak, isyan etmek

[mecaz]

• Uyanmak, uyanıp kalkmak

  Sazlı köyü ayaklandığı zaman gökyüzü daha esmerdi ve ayaz insanın yüzünü ısırıyordu. - Tarık Buğra

[nesnesiz]

• Ayrı duruma gelmek

[-i]

• Ayıklama işini yaptırmak

[nesnesiz]

• Ayıklama işine konu olmak

  Martıların çığlıkları arasında ayıklanmış yığınların çevresinde yeni çöp tepecikleri oluştu. - Lâtife Tekin

[nesnesiz]

• Ayartma işine konu olmak

[isim]

• Aykırılamak işi

[isim]

• Ayırttırmak işi

[nesnesiz]

• Ayırtma işine konu olmak

[nesnesiz]

• Ayıltma işine konu olmak

[-i]

• Ayrım yapmak

[isim]

• Görgüsüzlükleri veya bilgisizlikleri dolayısıyla toplum içinde aşağı durumda olan kişiler, lümpen, parya

  Dükkânlar karmakarışık, mallar bayat, kibar müşteriler birer birer çekiliyor, ayaktakımı her gün artıyor. - Halide Edip Adıvar

[isim]

• Ayrıksı olma durumu

  Aykırılıkların, ayrıksılıkların ahlak değerlerine dönüşebilmesi bence imkânsız. - Selim İleri

[isim]

• Ayranlaşmak durumu