[zarf]

[eskimiş]

• En azından, hiç olmazsa

  Büyük hanın altında sıra kahveler vardır ya; her birinde laakal iki, üç dava vekiline tesadüf edilir. - Reşat Nuri Güntekin

[sıfat]

• Gerçeği iyi gören ve ona göre davranan, akil

  İkisi de zeki adamdı, akıllı adamdı, yapıcı adamdı. - Yusuf Ziya Ortaç

[ünlem]

• Karşısındakini küçümseme amacıyla söylenen bir söz

[alay yollu]

• Uyanık geçinen

  Akıllıya bak, bu işten kendisine bir pay çıkarmak istiyor.

Ata Sözleri ve Deyimler

• akıllı düşününceye kadar deli çocuğunu (veya oğlunu) everir
• akıllı geçinmek
• akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer
• akıllım
• akıllı olmak

[isim]

[halk ağzında]

• Kalabalık

[isim]

• Doğaüstü varlıklarla ilişki kurma sanatı

[din bilgisi]

• Yahudilerde, yazılı olarak konulmuş olan Tanrı kanunlarının yanında, ağızdan ağıza geçen din buyruklarının, İbrani felsefesinin ve efsane yazılarının tamamı

[din bilgisi]

• Bu öğretinin yandaşlarının tamamı

[zarf]

[ticaret]

• Götürü, toptan

[isim]

• Bir hesap gereğince daha alınmamış olan para, mal vb. şey, matlup, verecek karşıtı

  Bütün alacaklarımı topladım.

• Alınması gerekli şey

  Çarşıdan alacaklarım için bir liste yaptım.

Ata Sözleri ve Deyimler

• alacağım olsun da alakargada olsun
• alacağına saymak (veya tutmak)
• alacağına şahin, vereceğine karga (veya kuzgun)
• alacağı olmak
• alacağı olsun!
• alacak verecekle ödenmez

[isim]

• Bal konulan kap

• Bağlarda görülen külleme hastalığı

[bitki bilimi]

• Ballıbaba

[sıfat]

• Alık benzeri

  Yüzünde hayli alıkça denebilecek bön bir mutluluk ifadesi vardı. - Murathan Mungan

[zarf]

• (alı'kça) Alık olana yaraşır bir biçimde

  O andaki hayretimi hatırladıkça / Rejisöre bakakaldım öyle alıkça. - Enis Behiç Koryürek

[isim]

[halk ağzında]

• Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe, çardak

  Pamuk ırgatları alaçıkların önüne oturmuşlar, koza çekiyorlardı. - Yaşar Kemal

• Keçeden yapılan çadır

[sıfat]

• Kıl gibi olan, çok ince

[isim]

• Lakçı

[sıfat]

• Cakası olan, caka ile yapılan, gösterişli

  Formalarımız cakalı değil, sonra ne de olsa baklava börekle büyümediğimiz için ilk bakışta biraz sıskaca duruyoruz ama. - Nazım Hikmet

[isim]

• Acı olma durumu

  Göğsünde bir sızı, ağzında bir acılık duydu. - Ömer Seyfettin

[mecaz]

• Dokunaklılık, kederlilik, yaslılık

  Henüz, yüreğimin bir yanı da söylenememiş, dışa atılamamış acılıklarla dolu. - Adalet Ağaoğlu

[sıfat]

• Acındıracak, acı verecek nitelikte olan, dokunaklı, üzücü, koygun

  Bu âdet bir fabrika sahibinin acıklı hayat hikâyesiyle birlikte kondulara yayıldı. - Lâtife Tekin

• Acı görmüş, yaslı, kederli

  Kendimi bu acı ve acıklı kitlenin bir parçası gibi hissediyordum. - Halide Edip Adıvar

Ata Sözleri ve Deyimler

• acıklı başta akıl olmaz

[sıfat]

• Açkı yapılmış, perdahlanmış, perdahlı

[sıfat]

[felsefe]

• Akılcılıktan yana olan, usçu, rasyonalist (kimse)

• Akılcılıkla ilgili