Akmak ile Biten Kelimeler

AKMAK ile biten 7 kelime bulunuyor. Sonu AKMAK olan kelime listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Akmak kelimesinin anlamı nedir? İçinde akmak olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

8 Harfli Kelimeler

BIRAKMAK12

6 Harfli Kelimeler

ÇAKMAK10, BAKMAK9, YAKMAK9, KAKMAK7, TAKMAK7

5 Harfli Kelimeler

AKMAK6

AKMAK

[-den]

  • Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek

    Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış. - Sait Faik Abasıyanık

  • Sıvı maddeler aşağıya yönelmek
  • Sıvı bir madde bir yerden çıkmak

[nesnesiz]

  • Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak

    Dam akıyor.

[-e]

  • Art arda ve toplu olarak gitmek

    Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı. - Yusuf Ziya Ortaç

[nesnesiz]

  • Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak

    Çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

  • Boya birbirine karışmak

[-le]

  • Sürüp gitmek

    Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar. - Yahya Kemal Beyatlı

[nesnesiz]

[mecaz]

  • Zaman çabuk geçmek

[nesnesiz]

[mecaz]

  • Karışmak, katılmak

[nesnesiz]

[argo]

  • Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • akacak kan damarda durmaz
  • akan sular durmak
  • akara kokara bakma, çuvala girene bak
  • akarı kokarı olmamak
  • akarına bırakmak
  • akıp gitmek
  • akmasa da damlar

Birleşik Kelimeler: akan yıldız, akarsu, akaryakıt

KAKMAK

[-i]

  • İtmek, vurmak

[nesnesiz]

  • Kakma yapmak
  • Vurarak dar bir yere sokmak

    Kimi duvarlarına renkli taşlar kaktı. Kimi bahçesine ağaç dikti. - Lâtife Tekin

Birleşik Kelimeler: ağaçkakan, kuyrukkakan

TAKMAK

[-i]

  • Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek

    Gözlüğünü takıp masaya eğildi. - Refik Halit Karay

[-e]

[nesnesiz]

  • Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek

    Geline pırlanta yüzük takmışlar.

[-e]

[-i]

  • Ad, lakap koymak

    Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor. - Haldun Taner

[nesnesiz]

  • Kuşanmak

    Kılıç takmak.

  • Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek

    Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar. - Yusuf Ziya Ortaç

[-e]

[mecaz]

  • Biriyle olumsuz olarak uğraşmak

    Matematik öğretmeni ona taktığı için dersten kaldı.

[argo]

  • Borç bırakmak

    Bu eve asilzadelerin biri girip öteki giderdi. Giden kirayı takar, gelen ortalığı kasıp kavururdu. - Peyami Safa

[argo]

  • Önemsemek, önem vermek, tınmak

    Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların Şalvarlı Nuriyesi'ni takar mıyım? - Adalet Ağaoğlu

[-den]

[argo]

[-de]

  • Sınavını başaramamak

    Bütün derslerden takarak sınıfta kaldı.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • takıp takıştırmak

Birleşik Kelimeler: asım takım, bultak

BAKMAK

[-e]

  • Bakışı bir şey üzerine çevirmek

    Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim - Cahit Sıtkı Tarancı

  • Aramak
  • Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak

    Limana bakan penceresinden deniz görünürdü. - Orhan Veli Kanık

  • Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek
  • Beslemek, geçindirmek

    Üç çocuklu bir aileye bakıyor.

  • Bir iş birinden beklenmek

    Evin bütün işleri bana bakıyor.

  • Hastayı muayene etmek
  • Tedavi etmek için ilgilenmek
  • Yoklamak, incelemek, denemek

    Git bak bakalım, evdeler mi? Şu hesaba sen de bak. Yemeğin tadına bakar mısınız?

  • Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak

    Pasaport işine polis bakar.

[nesnesiz]

  • İlgilenmek

    Baktılar, ettiler, ilaç, tedavi, faydası olmadı. - Erhan Bener

  • Uğraşmak, meşgul olmak

    Çocuğum, sen derslerine bak.

  • Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak

    Bu iş beş bin liraya bakar.

  • Gözetmek, korumak
  • Renklerde benzemek, andırmak

    Bu kumaşın rengi yeşile bakıyor.

[nesnesiz]

  • Anlamak, farkına varmak

    Bazı akşamlar bakarım Halil savuşur, nereye gittiğini de kimseye söylemez. - Memduh Şevket Esendal

  • Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak

    Yemeğini yemene bak! Vaktini boş geçirmemeye bak!

Ata Sözleri ve Deyimler

  • bak!
  • bakalım (veya bakayım)
  • bakan göze bağ olmaz
  • bakan yemez, kapan yer
  • bakar mısınız?
  • bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur
  • bakarsın
  • bak bak!
  • bak hele!
  • bakılsa
  • bakmakla usta olunsa köpekler kasap olurdu
  • bakma sen
  • baksana! (veya baksanıza!)
  • baktıkça alır
  • baktın kar havası, eve gel kör olası

Birleşik Kelimeler: günebakan, aynabakar

YAKMAK

[nesnesiz]

  • Kına, yakı vb.ni koymak, sürmek

[-i]

  • Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak

    Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı. - Falih Rıfkı Atay

  • Ateşle yok etmek

    Çöpleri yakmak.

  • Işık vermesini sağlamak

    Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar. - Sait Faik Abasıyanık

  • Isı etkisiyle zarar vermek

    Eteği ütülerken yaktı.

  • Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek

    Biber ağzı yakar.

  • Yanıyormuş gibi bir etki yapmak

    Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler. - Falih Rıfkı Atay

  • Kurutmak, zarar vermek

    Fırtına ekinleri yakmıştı. - Sait Faik Abasıyanık

[nesnesiz]

  • Çok sıcak olmak

    Bugün güneş yakıyor.

  • Karartmak

    Güneşte vücudunu yaktı.

  • Çok üşütmek

    Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor.

[tıp]

  • Tedavi etmek amacıyla doku, damar vb. dağlamak

[mecaz]

  • Silahla vurmak

[mecaz]

  • Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek

    Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma. - Ömer Seyfettin

[mecaz]

  • Güçlü sevgi uyandırmak

[mecaz]

  • Zamanında kullanılmadığından hükmünü yitirmek

    Biletini ve tatilini yaktı.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yakıp yıkmak

Birleşik Kelimeler: yakan top, yakar top

[nesnesiz]

  • Türkü, ağıt vb. düzenlemek, bestelemek

ÇAKMAK

[isim]

  • Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası

    Nasıl oldu bilmem, eğilip yakarken çakaralmaz çakmak kıvılcım çıkardı. - Burhan Felek

  • Çelik, taş, cam, plastik vb. maddeden yapılmış gaz veya benzinle dolu tutuşturma aleti

[eskimiş]

  • Tabanca veya tüfeklerde bulunan tetik düzeni

Ata Sözleri ve Deyimler

  • çakmak çakmak

Birleşik Kelimeler: çakmak taşı

[isim]

[tıp]

  • Kuruduğunda kalın kabuk bağlayan kabarcıklarla beliren ve genellikle yüzde çıkan bir deri hastalığı

[-e]

[-i]

  • Vurarak sokup yerleştirmek

    Çiviyi tahtaya çakmak.

  • Çivi ile tutturmak

    İsa'nın ruhu eğer bugün içinden çıkmış olduğu yere inerek bu sahneyi görseydi, kim bilir patriklerini hangi oduna çakardı. - Falih Rıfkı Atay

  • Kazık çakıp hayvan bağlamak

    Atı çayıra çakmak.

  • Bir şeyi başka bir şeye sürtmek, vurmak veya çarpmak

[nesnesiz]

  • Parıldamak, ışık vermek

[mecaz]

  • Saplamak

    Bir tanesi altısına yeterken, ben altı kurşunu bir tanesine çakıverdim. - Aka Gündüz

[teklifsiz konuşmada]

  • Sezinlemek, anlamak, farkına varmak

    Vallahi çaktı mı çakmadı mı anlayamadım. Parasını aldı, tüydü. - Sait Faik Abasıyanık

[nesnesiz]

[argo]

  • İçki içmek

[-den]

[argo]

  • Anlamak, bilmek

    Ay, bu kadın İngilizceden de çakıyor mu? - Nezihe Araz

[-i]

[argo]

  • Vurmak

[-den]

[argo]

  • Sınavda başarısız olmak

[argo]

  • Kabul etmeyeceği bir şeyi kurnazlıkla kabul etmesini sağlamak

    Kalp parayı birisine çakmak.

Birleşik Kelimeler: çakaralmaz, çakmak çakmak

BIRAKMAK

[-i]

  • Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak

[nesnesiz]

  • Koymak

    Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı. - Tarık Buğra

  • Bir işi başka bir zamana ertelemek

    Gezmeyi haftaya bıraktık.

  • Unutmak

    Acaba eldivenlerimi nerede bıraktım?

  • Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek
  • Saklamak, artırmak

    Paranın bir kısmını bırakırsan rahat edersin.

  • Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek

    Cemal Paşa'da anlamadığı işi ehline bırakmak meziyeti vardı. - Falih Rıfkı Atay

[nesnesiz]

  • Engel olmamak

    Bırak, burasını benim defterimden okuyayım. - Ömer Seyfettin

  • Sarkıtmak

    Saçlarını omzuna bırakmış.

[nesnesiz]

  • Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak

    Hayata gözlerini kaparken ardında yedi yaşında bir oğul, on iki yaşında bir kız bırakıyordu. - Cahit Uçuk

  • Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek

    Gerçekten sigarayı bıraktı, bıraktı ama huzuru da sükûnu da kalmadı. - Halide Edip Adıvar

[nesnesiz]

  • Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak

    Bu yazarın bir de Fransızca kitabını almıştım ama sıkılmış bırakıvermiştim. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

  • Bıyık veya sakal uzatmak

[nesnesiz]

  • Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak

    Bıraksam acaba beyaz bir çift güvercin gibi uçarlar mı? - Refik Halit Karay

  • Boşamak

    Bıraktıkları zevcelerini yine canları isterse tekrar alabilirler. - Ömer Seyfettin

  • Kötü bir durumda terk etmek
  • Ayrılmak, terk etmek

    Mahalle arasındaki küçük dükkânını bırakarak karısını, şehrin başka bir tarafında bir eve yerleştirdi. - Peyami Safa

  • Sınıf geçirmemek, döndürmek

    Öğretmen üç tembel çocuğu bıraktı.

[-e]

  • Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek

    Başkalarına on ikiye veriyoruz ama sana onar kuruştan bırakayım. - Memduh Şevket Esendal

[-e]

[-i]

  • Bakılmak, korunmak için vermek

    Eşyamı size bırakacağım.

[nesnesiz]

  • Yanına almamak, yanında götürmemek

    Telgrafhanede bir zabit bırakarak işinin başına gitmesini rica ettim. - Atatürk

[-e]

[-i]

  • Sahiplik hakkını başkasına vermek

    Bizim komşu bütün malını Kızılay'a bırakmış.

[nesnesiz]

  • Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak

[nesnesiz]

  • Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek

    İz bırakmak. Leke bırakmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • bırak Allah'ını seversen
  • bırak ki
  • bıraktığı (veya bağladığı) yerde (veya çayırda) otlamak