GÖKYÜZÜ ile Oluşan Kelimeler (GÖKYÜZÜ Kelime Türetme)



GÖKYÜZÜ harflerinden oluşan 15 kelime bulunuyor. GÖKYÜZÜ kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Gökyüzü kelimesinin anlamı nedir?" içeriklerine bakabilirsiniz.

7 Harfli Kelimeler

GÖKYÜZÜ26

5 Harfli Kelimeler

GÖYÜK19, YÜZÜK14

4 Harfli Kelimeler

ÖZGÜ19, ÖKÜZ15, ÜZGÜ15, ÖYKÜ14

3 Harfli Kelimeler

GÖZ16, GÖK13, GÜZ12, KÖZ12, KÖY11, YÜZ10, YÜK7

2 Harfli Kelimeler

ÖZ11


YÜK


[isim]
  • Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi

    Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir. - Falih Rıfkı Atay

[mecaz]
  • Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev

    Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz.

[mecaz]
  • Tedirginlik veren şey, engel
[fizik]
  • Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı
[tarih]
  • Yüz bin kuruşluk mal veya tutar

    Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin. - Tarık Buğra

[halk ağzında]
  • Doğacak bebek
[eskimiş]
  • Yüklük

    Haydi şu yüke giriver!.. - Sait Faik Abasıyanık

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yük altına girmek
  • yük olmak
  • yükte hafif pahada ağır
  • yükünü almak
  • yükünü çekmek
  • yükünü tutmak
  • yük vurmak

Birleşik Kelimeler: yük arabası, yük asansörü, yükçeker, yük gemisi, yük hayvanı, yük katarı, yük odası, yük treni, yük vagonu, aşırı yük, baz yük, dökme yük, kuru yük, serbest yük, deve yükü, kar yükü, rüzgâr yükü


YÜZ


[isim]
  • Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
[sıfat]
  • On kere on, doksan dokuzdan bir artık

Birleşik Kelimeler: yüzbaşı, yüzbeşlik, yüz binlerce, yüz binlik, yüz kere, yüznumara, yüz para, yüzyıl, yüzde yüz

[isim]
  • Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat

    Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. - Sait Faik Abasıyanık

[mecaz]
  • Utanma

    Adamda yüz yok ki!

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yüz bulmak
  • yüz bulunca astar istemek
  • yüz çevirmek
  • yüze çıkmak
  • yüze duramamak
  • yüze gelmek
  • yüze gülmek
  • yüz etmek
  • yüze vurmak
  • yüz geri etmek
  • yüz göstermek
  • yüz kızartmak
  • yüz kızdırmak
  • yüz surat davul derisi (veya mahkeme duvarı)
  • yüz sürmek
  • yüz takınmak
  • yüz tutmak
  • yüz tutmak
  • yüzü açılmak
  • yüzü asılmak
  • yüzü düşmek
  • yüzü görmemek
  • yüzü gözü açılmak
  • yüzü gülmek
  • yüzü kâğıt gibi olmak
  • yüzü kalmamak
  • yüzü karışmak (veya allak bullak olmak veya alabora olmak)
  • yüzü kasap süngeriyle silinmiş
  • yüzü kızarmak
  • yüzü kireç gibi olmak (veya ağarmak)
  • yüzü kireç kesilmek
  • yüzünden akmak
  • yüzünden düşen bin parça olmak
  • yüzünden kan damlamak
  • yüzünden okumak
  • yüzüne bağırmak
  • yüzüne bakamaz olmak
  • yüzüne bakılacak gibi olmak
  • yüzüne bakılır olmak
  • yüzüne bakılmaz olmak
  • yüzüne bakmamak
  • yüzüne bakmaya kıyamamak
  • yüzüne bir daha bakmamak
  • yüzüne duramamak
  • yüzüne gözüne bulaştırmak
  • yüzüne gülmek
  • yüzüne hasret kalmak
  • yüzüne kan gelmek
  • yüzüne karşı
  • yüzüne su çarpmak
  • yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır
  • yüzüne vurmak (veya çarpmak)
  • yüzüne yazmak
  • yüzünü ağartmak
  • yüzünü buruşturmak (veya ekşitmek)
  • yüzünü duvara yapıştırmak
  • yüzünü gören cennetlik
  • yüzünü görmemek
  • yüzünü gözünü açmak
  • yüzünü güldürmek
  • yüzünü kara çıkarmak
  • yüzünü karartmak
  • yüzünü kızartmak
  • yüzünü kızartmak (veya kızdırmak)
  • yüzünün derisi kalın
  • yüzünün derisi yere geçmek
  • yüzünü şeytan görsün
  • yüzünü unutmak
  • yüzünü yere getirmek (veya geçirmek)
  • yüzünüze güller
  • yüzü olmamak
  • yüzü sararmak
  • yüzü seçilmemek
  • yüzü sıcak olmak
  • yüzü soğuk olmak
  • yüzü suyu hürmetine
  • yüzü suyuna
  • yüzü tutmamak
  • yüzü yazılı kalmak
  • yüzü yere gelmek (veya geçmek)
  • yüz verince astar istemek
  • yüz vermemek
  • yüz yapmak
  • yüz yazmak
  • yüz yüzden utanır

Birleşik Kelimeler: yüz akı, yüzbeyüz, yüz görümlüğü, yüz göz, yüz havlusu, yüz kalıbı, yüz kaplama, yüz karası, yüz kızartıcı suç, yüz kiri, yüz ölçümü, yüz sabunu, yüzsuyu, yüzüstü, yüz yazısı, yüz yüze, yüze gülücü, yüze soğurma, yüzü ak, yüzü asık, yüzü kara, yüzükoyun, yüzü pek, yüzü yerde, yüzü yumuşak, arayüz, arka yüz, çatık yüz, dış yüz, eğri yüz, ekşi yüz, güler yüz, içyüz, iç yüz, kara yüz, paralel yüz, ters yüz, o yüzden, şu yüzden, gökyüzü, ters yüzü, yeryüzü, yorgan yüzü, eli yüzü düzgün, eli yüzü temiz


KÖY (Kelime Kökeni: Farsça kūy)


[isim]
  • Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri veya nüfus yoğunluğu yönünden şehirden ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu hayata uygun yerleşim birimi, köylük yer, köy yeri

    Vatanseverlik, doğduğu yeri, evini, köyünü, müstakil devlet sınırları içinde memleketini sevmektir. - Orhan Seyfi Orhon

Birleşik Kelimeler: köy ağası, köy ekmeği, köygöçüren, köy ihtiyar heyeti, köy ihtiyar meclisi, köy imamı, köy korucusu, köy meydanı, köy muhtarı, köy odası, köy oyunu, köy romanı, köy türküsü, köy yeri, tahtalıköy, balıkçı köyü, dağ köyü, orman köyü, tatil köyü


ÖZ


[isim] [felsefe]
  • Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı

    Özünü bir yerde bırakıp sadece kalıbını gezdirmişti. - Haldun Taner

[zamir]
  • Kendi, zat

    Bir od düştü yanar tatlı özüme / Dünya zindan görünüyor gözüme - Karacaoğlan

[mecaz]
  • Bir şeyin temel ögesi, künh, zübde

    Ortalıktaki krizi sebep gösteriyorlar ama asıl kriz şirketin kendi özünde. - Aka Gündüz

[bitki bilimi]
  • Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölüm

    Ağacın çürüğü özünden olur / Yiğidin iyisi sözünden olur - Halk türküsü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • özü sözü bir (olmak)

Birleşik Kelimeler: öz bağışıklık, öz belirtim, özbeöz, öz beslenme, öz denetim, öz devim, öz devinim, özdeyiş, öz dışı, öz dikeni, öz direnç, öz eleştiri, özezer, öz geçmiş, öz güven, öz ısı, öz ışın, öz indükleme, özişler, öz itme, öz kaynak, öz kedi balığıgiller, öz kesit, öz odun, öz öğrenim, öz saygı, özsever, öz su, öz tahta, özveren, özveri, öz yapı, öz yaşam, öz yönetim, kaçık öz, bal özü, budak özü, diş özü, mantar özü, mısır özü, odun özü

[sıfat]
  • Kan bağı ile bağlı olan, üvey olmayan

    Size öz evladım gibi davranacağım. - Ayşe Kulin

Birleşik Kelimeler: öz kardeş

[isim] [halk ağzında]
  • Dere, çay

GÜZ


[isim]
  • Sonbahar

    Mevsim güzdü, bol üzüm ve incir vakti idi. - Osman Cemal Kaygılı

[gök bilimi]
  • 22 Eylül ile 21 Aralık arasındaki mevsim

Birleşik Kelimeler: güz çiğdemi, güz dönemi, güz noktası, ilkgüz


KÖZ


[isim]
  • Küçük kor parçası

GÖK


[isim]
  • İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza
[sıfat]
  • Bu renkte olan
[sıfat] [halk ağzında]
  • Olgunlaşmamış

    Uzun süren bir kışın karları, soğukları altından fışkıran gök ekinler... - Ahmet Kabaklı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • göğe direk, denize kapak olmaz
  • göğe merdiven dayamış
  • gök delinmek
  • göklere çıkarmak
  • göklere çıkmak
  • göklere uçmak
  • gökte ararken yerde bulmak
  • gökten ne yağdı da yer kabul etmedi
  • gökten zembille mi indi

Birleşik Kelimeler: gök ada, gök atlası, gök bilimi, gök boylamı, gök cismi, gökdelen, gökdoğan, gök ekseni, gök eşleği, gökevi, gök gözlü, gök gürlemesi, gök gürültüsü, gökgüvercin, gök kandil, gök kır, gök kubbe, gök kumu, gökkuşağı, gök kutbu, gökkuzgun, gök küresi, göksoğan, gök taşı, göktırmalayan, gök tırmalayıcı, gök yakut, Gökyolu, gökyüzü, küresel gök bilimi


YÜZÜK


[isim]
  • Parmağa geçirilen genellikle metal halka

    Kalın parmaklarımın her bir boğumuna ayrı bir taştan, ayrı bir büyüklükte yüzükler geçirmişti. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yüzüğü geriye çevirmek
  • yüzük takmak

Birleşik Kelimeler: yüzük kaşı, yüzük oyunu, yüzük parmağı, nişan yüzüğü, şövalye yüzüğü


ÖYKÜ


[isim]
  • Ayrıntılarıyla anlatılan olay
[edebiyat]
  • Hikâye

    Çok yazamıyorum ama öyküler içinde yaşıyorum. - Nezihe Meriç

Birleşik Kelimeler: uzun öykü, hayat öyküsü, yaşam öyküsü


ÖKÜZ


[isim]
  • Çift sürmekte, kağnı çekmekte kullanılan, etinden yararlanılan, iğdiş edilmiş erkek sığır

    Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi. - Ömer Seyfettin

[mecaz]
  • Bön, görgüsüz, kaba, anlayışsız, yeteneksiz kimse
[argo]
  • Cıvalı zar

Ata Sözleri ve Deyimler

  • öküze boynuzu yük olmaz (veya ağır gelmez)
  • öküz gibi
  • öküz gibi bakmak
  • öküz öldü, ortaklık bozuldu (veya bitti)
  • öküzün altında buzağı aramak
  • öküzün trene baktığı gibi bakmak

Birleşik Kelimeler: öküz arabası, öküz balığı, öküzburnu, öküz damı, öküzdili, öküzgözü, öküz soğuğu, cennet öküzü, haymana öküzü, Tibet öküzü


ÜZGÜ


[isim]
  • Yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı, eziyet, eza, cefa

GÖZ


[isim] [anatomi]
  • Görme organı, basar

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... gözüyle bakmak
  • göz (veya gözünün) kuyruğuyla bakmak
  • göz (veya gözünün) ucuyla bakmak
  • göz açamamak
  • göz açıp kapayıncaya kadar
  • göz açtırmamak
  • göz alabildiğine
  • göz ardı etmek
  • göz atmak
  • gözaydına gelmek
  • gözaydına gitmek
  • gözaydın etmek
  • göz boyamak
  • göz değmek
  • gözden (veya gözünden) düşmek
  • gözden (veya gözünden) kaçırmak
  • gözden (veya gözünden) kaçmak
  • gözden (veya gözünden) sürmeyi çalmak (veya çekmek)
  • gözden çıkarmak
  • gözden geçirmek
  • gözden gönülden çıkarmak
  • gözden ırak olan gönülden de ırak olur
  • gözden ırak tutmak
  • gözden ırak tutulmak
  • gözden kaybetmek
  • gözden kaybolmak
  • gözden nihan olmak
  • gözden uzaklaşmak
  • gözden uzak tutmak
  • göz dikmek
  • göz doldurmak
  • göz doyurmak
  • göze almak
  • göze batmak
  • göze çarpmak
  • göze diken olmak
  • göze gelmek
  • göze girmek
  • göze görünmek
  • göze görünmemek
  • göz etmek
  • göze yasak olmaz
  • göz gezdirmek
  • göz gördüğünü ister
  • göz göre göre
  • göz görmeyince gönül katlanır
  • göz görür, gönül katlanır
  • göz gözü görmemek
  • göz kamaştırmak (veya almak)
  • göz kaş süzmek
  • göz kesilmek
  • göz kırpmadan
  • göz kırpmak
  • göz kırpmamak
  • göz koymak
  • göz kulak olmak
  • gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek
  • gözleri bayılmak
  • gözleri berraklaşmak
  • gözleri buğulanmak (veya bulutlanmak)
  • gözleri çakmak çakmak (olmak)
  • gözleri çivilenmek
  • gözleri çukura gitmek (veya kaçmak)
  • gözleri dolmak (veya dolu dolu olmak)
  • gözleri dönmek
  • gözleri fıldır fıldır etmek
  • gözleri fıldır fıldır olmak
  • gözleri ışıklı (olmak)
  • gözleri kan çanağına dönmek (veya kanlanmak)
  • gözleri kapanmak
  • gözlerinden okumak
  • gözlerinde şimşek çakmak
  • gözlerine inanamamak
  • gözlerine mil çekmek
  • gözlerini bayıltmak
  • gözlerini belertmek
  • gözlerini bitirmek
  • gözlerini devirmek
  • gözlerini fal taşı gibi açmak
  • gözlerini kaçırmak
  • gözlerinin içi gülmek
  • gözlerinin içine kadar kızarmak
  • gözleri parlamak (veya parıldamak)
  • gözleri sulanmak
  • gözleri süzülmek
  • gözleri şıldır şıldır dönmek
  • gözleri takılıp kalmak
  • gözleri velfecri okumak
  • gözleri yaşarmak
  • gözleri yuvalarından (veya evinden) fırlamak (veya uğramak)
  • gözle yemek
  • göz süzmek
  • göz ucuyla görmek
  • göz ucuyla süzmek
  • gözü (veya gözleri) (bir şeyde veya bir şeyin üzerinde) olmak
  • gözü (veya gözleri) açılmak
  • gözü (veya gözleri) dönmek
  • gözü (veya gözleri) kamaşmak
  • gözü (veya gözleri) kararmak
  • gözü (veya gözleri) kaymak (veya kaçmak)
  • gözü (veya gözleri) okşamak
  • gözü (veya gözleri) takılmak
  • gözü (veya gözleri) üstünde kalmak
  • gözü akmak
  • gözü alışmak
  • gözü almamak
  • gözü arkada kalmak
  • gözü bulanmak
  • gözü büyükte olmak
  • gözü çıkasıca
  • gözü dalmak
  • gözü değmek
  • gözü doymak
  • gözü dönesi
  • gözü dumanlanmak
  • gözü dünyayı görmemek
  • gözü gibi sakınmak (veya saklamak veya esirgemek)
  • gözü gibi sevmek
  • gözü gitmek
  • gözü gönlü açılmak
  • gözü görmemek
  • gözü görmez olmak
  • gözü göz değil
  • gözü hiçbir şey görmemek
  • gözü ısırmak
  • gözü ilişmek
  • gözü kalmak
  • gözü kesmek
  • gözü kesmemek
  • gözü kızmak
  • gözü korkmak
  • gözü kör olsun
  • gözüm!
  • gözüm çıksın (veya kör olsun)
  • gözüm görmesin
  • gözün ... görsün
  • gözün aydın!
  • gözünde
  • gözünde (veya gözlerinde) şimşek (veya şimşekler) çakmak
  • gözünde büyümek
  • gözünde büyütmek
  • gözünden (veya gözlerinden) uyku akmak
  • gözünden (veya gözlerinden) yaş (veya yaşlar) boşanmak
  • gözünden kıskanmak
  • gözünde olmamak
  • gözünde tütmek
  • gözüne (veya gözlerine) bakmak
  • gözüne batmak
  • gözüne çarpmak
  • gözüne diken olmak
  • gözüne dizine dursun
  • gözüne girmek
  • gözüne hiçbir şey görünmemek
  • gözüne ilişmek
  • gözüne karasu inmek
  • gözüne kestirmek
  • gözüne sokmak
  • gözüne uyku girmemek
  • gözünü ... hırsı bürümek
  • gözünü (veya gözlerini) açmak
  • gözünü (veya gözlerini) dikmek
  • gözünü (veya gözlerini) duman bürümek
  • gözünü (veya gözlerini) kan bürümek
  • gözünü (veya gözlerini) kapamak
  • gözünü (veya gözlerini) kırpmadan
  • gözünü (veya gözlerini) oymak
  • gözünü açmak
  • gözünü açmak
  • gözünü açmak
  • gözünü ağartmak
  • gözünü alamamak
  • gözünü almak
  • gözünü ayırmamak
  • gözünü bağlamak
  • gözünü çıkarmak
  • gözünü daldan budaktan (veya çöpten) esirgememek (veya sakınmamak)
  • gözünü doyurmak
  • gözünü dört açmak
  • gözünü gözüne dikmek
  • gözünü hırs bürümek
  • gözünü karartmak
  • gözünü kin bürümek
  • gözünü korkutmak
  • gözünün (veya gözlerinin) içine bakmak
  • gözünün bebeği gibi sevmek
  • gözünün çapağını silmeden
  • gözünün içine baka baka
  • gözünün önüne gelmek
  • gözünün önünü görmemek
  • gözünün üstünde kaşın var dememek
  • gözünün yaşına bakmamak
  • gözünü sevda (veya aşk) bürümek
  • gözünü sevdiğim
  • gözünü seveyim
  • gözünü toprak doyursun
  • gözünü üstünden ayırmamak
  • gözünü yıldırmak
  • gözünü yummak
  • gözünü yummak
  • gözü olmak
  • gözü olmamak
  • gözü sönmek
  • gözü su içmemek
  • gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz
  • gözü toprağa bakmak
  • gözü tutmak
  • gözü uyku tutmamak
  • gözü yememek
  • gözü yılmak
  • gözüyle (veya gözleriyle) tartmak
  • gözüyle görmek
  • göz var, izan var
  • göz yıldırmak
  • göz yummak
  • göz yummamak

Birleşik Kelimeler: göz açıklığı, göz akı, göz alıcı, gözaltı, göz altı, göz aşısı, göz aşinalığı, göz bağcı, göz bağı, göz bankası, göz banyosu, göz bebeği, göz bilimi, göz boncuğu, gözdağı, gözdemiri, göz dikeği, göz dişi, göz doktoru, göz emeği, göz erimi, göz etçiği, gözevi, göz göz, göz göze, göz hakkı, göz hapsi, göz kadehi, göz kamaştırıcı, göz kapağı, göz kararı, göz kesesi, göz memesi, göz merceği, göz nuru, göz önü, göz pencere, göz pınarı, göz sevdası, göz taşı, gözyaşı, göz yoklaması, göz yuvarı, göz yuvası, göz zarı yangısı, göze göz, gözü aç, gözü açık, gözü bağlı, gözü dışarıda, gözü doymaz, gözü gönlü tok, gözü kapalı, gözü kara, gözü keskin, gözü pek, gözü sulu, gözü tok, gözü yolda, gözü yüksekte, açgöz, açıkgöz, aynagöz, camgöz, cam göz, cingöz, çekik göz, dört göz, eski göz ağrısı, gümüş göz, ilk göz ağrısı, karagöz, Karagöz, kem göz, kene göz, kötü göz, lokma göz, paragöz, patlak göz, petek göz, sarıgöz, sulu göz, süzgün göz, tepegöz, uyur göz, yalıngöz, yüz göz, balıkgözü, devegözü, horozgözü, kartalgözü, kedigözü, kemer gözü, koltuk gözü, koyungözü, kuşgözü, malın gözü, mandagözü, öküzgözü, palamar gözü, sığırgözü, torpido gözü, turnagözü, tütsü gözü, gündüz gözüyle, çıplak gözle, bu gözle, halkalı gözler, tepegözler


GÖYÜK


[sıfat]
  • Yanık, yanmış
[isim] [halk ağzında]
  • Hastalık ateşi

ÖZGÜ


[sıfat]
  • Birine, bir şeye ait olan, öze, has, mahsus(I)

    Bu, içinde doğduğu, geliştiği, biçim kazandığı topluma özgü dildir. - Nermi Uygur

Ata Sözleri ve Deyimler

  • özgü olmak

Birleşik Kelimeler: kendine özgü


GÖKYÜZÜ


[isim]
  • Atmosferin gözle görünen bölümü

    Gökyüzünün başka rengi de varmış / Geç fark ettim taşın sert olduğunu - Cahit Sıtkı Tarancı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • gökyüzünde düğün var deseler kadınlar merdiven kurmaya kalkar

Birleşik Kelimeler: gökyüzü mavisi